20090731

çoban yıldızı

0

yağmuru ilk defa sevmedim. ıslatmasın mezarını. sudan korkuyordur artık!
gök de gürlüyor soğuktur da orası.
çıkıp dur artık diye bağırasım var!

baya bir sıktım kendimi 2 gündür. bugün yemekte teomanın çoban yıldızı şarkısı çaldı. yine sıktım sıktım. gözlerim doldu sıktım sıktım. bu sefer engelleyemedim. bir anda hıçkırıklara boğuldum ama yine toplum içinde olduğumdan frenledim kısa kesmeyi başardım.

ölümden korkuyorum demiştim her geçen gün daha çok korkuyorum. beni sevdiklerimden sevdiklerimi benden ayıracak hiç haber vermeden. ne ben hoşçakalın diyebileceğim, son kez sarılacağım ne de onlar...

babannemin hastane yatağında son el sallayışı geldi aklıma. yine sıkıyorum kendimi.

1 buçuk ay sonra kazandığımda bırakacağım sigarayı. sinüzitim azdı sanırım ki çok fena öksürüyorum. annemlere söylemedim üzülüp endişelenecekler boş yere. ama uykularımı bölüyor. 2 gündür de gece boyunca sıçrayarak uyanıyorum belirli periotlarla...

kendime daha iyi davranacağım ve bundan sonra aklıma geleni yapmak hususunda çok daha az frenleyeceğim kendimi. yapmadığıma pişman olacağım daha az şey bırakacağım geride.

şimdi ölmek istemem daha hiç... gülmeden...

20090730

ölmek ve ben pislik

3

geçen yıl istanbula geldiğimde atölyede tanışmıştık. biraz fazla sıcaktı. bebeyim yavrum falan diye hitab ediyordu. itmişti beni bu alışkanlığı. ama aklından başka bişey geçtiği için yapmıyordu. sevgisinden samimiyetinden ve iyi niyetinden yapıyordu. başlarda kızdım öyle hitab etme bana hoşlanmıyorum dedim ama tanıdıkça sesim çıkmaz oldu.
geçen pazartesi ışık sınavı çıkışı görüştük. kuzum dedi sarıldı bana. az da olsa huylandım yine. lafladık biraz.
mimar sinanın gelenekselini kazanmıştı o geçen yıl o yüzden gelmiyordu kursa. ama geçen yazdan beri çok muhabbeti döndü. bu sürekli sporcu atleti giyiyordu. uzun boylu yapılı hatta etine dolgun bir çocuktu. kıllıylıda. bakamıyorduk o haline. niye yaptığını sorguluyorduk kendi kendimizeyken. hatta abartıp koca yıl geyiğini yaptık. atlet de atlet diye.
pazar günü ölmüş. bana söylememişler pazartesi sınavım çarşamba mülakatım var diye! dün gece dan diye öğrendim. inanamadım uzun bir süre. dondum kaldım. ne yapacağımı bilemedim. facebookuna yazmış tüm arkadaşları. tepki gösteremez halde okudum. bir yarım saat sonra ağladım. hem de çok fena.
boğulmuş.
ceset gibiydim bugün. uyuyamadığım için gözlerimin altı çökük makyaj yok. hakan'ın kardeşi gibiydi hele. belli etmemeye çalışıyorum onun yanında son derece de başarısız oluyorum falan. çok dirayetliydi ama hakan. onun da yüzü gözü şişti ama gülebiliyordu yine de.
kendimi ilk defa tam bir pislik gibi hissettim. o çocuk arkamdan tek bir kötü söz söylememiştir. adım gibi eminim. ama koca yıl onun geyiğini yaptık güldük biz. bundan sonra kesinlikle yapmayacağım şey. ne kadar bariz kusuru olursa olsun bana hiçbir zararı olmayan insanların arkasından böyle konuşmayacağım.
eskiden hiç yapmazdım. lisede çok şaşırmıştım hatta. yakın arkadaşım dediğim insanlar bana yönelik espri yapıldığında gülüyorlardı. bir kaçında sinirlendim. sonra ben de öğrendim oyunun kurallarını. insanların birbirini ezerek egolarını tatmin etme isteği! korkunç. bir daha olmayacak. bu şekilde tecrübe etmem gerekmiyordu hareketimin yanlışlığını.

beni affet ibo söyleyemedim ama çok iyi bir insandın. seni seviyorum...

ayrıca 3.defa tecrübe ettim ki ölümü algılayamıyorum. sanırım beynimin kısmen yetersiz olduğunu kabul etmeliyim artık.
başka bir yerde aynı bedende yaşıyormuş gibi geliyor. sadece irtibatı koparmışız istesem de konuşamazmışım gibi. ne bileyim afrikada bir kabilenin bir üyesi olmuş mesela...

böyle zamansız ölünmemeli. lütfen. çok ağır oluyor!

20090727

nerden başlamalı anlatmaya bilememek

0

son 4 gündür ilk defa evimde uyuyacağım. evim dediğim istanbuldaki evim tabi.
çarşamba günü annemle telefonda yaşadığımız sinir bozucu dialogdan sonra melisin 'bana gel' çağrısıyla akşamın 8inde duşa girip hazırlanıp çıktım. beşiktaşta seçkin-melis çifti ve ben yemek yedikten sonra melise geçtik. laf lafı açtı saçma sapan şeylere yöneldik. cinlerden açılan muhabbet uzaylılara kaydı uzaylılardan 21 aralık 2012 tarihinden söz etmeye başladım ve hummalı bir araştırma içine girdik. (ilerleyen yazılarımda tazelenmiş ve genişlemiş bilgi dağarcığımla tekrar değineceğim) bu tarihe hazırlık maksatlı psişik güçlerimizi sınama denemeleri yaptık dışarıdan izleyen 4. bir göz için aşırı eğlenceli olacak vaziyetlerde.

ertesi gün 3lü ceset torbası olaraktan kursa gittik. geceki konuşmamız hatırladığımız biyoenerji ile insan kaldırma (hani sadece parmaklarınla) olgusunu atölyede ayrılmaz parçam olan vişnenin de içinde bulunduğu tarikatımıza hakanı da dahil edip çıkışta melislerde deneme kararı aldık.
eve girer girmez az biraz soluklanıp işe koyulduk. daha önce dayım yengem annem ve babamın da içinde bulunduğu bir grupla deneyip 1.85in üzerinde gayet de cüsseli olan dayımı parmaklarımızla başımızın üzerine kadar kaldırmak suretiyle başarıyla neticelendirdiğimiz bu deneyi yeni tarikatimizle 10 12 kez denemiş olmamıza rağmen gerçekleştiremedik. hatta bir yerlerde hata yaptığımızı düşünerek internetten video izlemek suretiyle olaya ayrı bir boyut kazandırdık. nitekim hiçbir şekilde başarılı olmadık.

sabah 6, 6 buçuk sularında uyuyup 11de kalktık ve bahçeşehirin yetenek sınavlarına kayda gittik. aynı gün cebren ve hile ile saçımı boyayacağı kışkırtısıyla beni tekrar rehin alan seçkin-melis çiftiyle eve gittik. epey bir süre jenga oynadıktan sonra bakır ve portakal turuncusu olmak üzere aldığım 2 kutu boyayı karıltırıp saçıma uyguladık. 3 kişi lavaboda beni pilates egzersizlerini andıran fiziksel hareketler yaptırttırmak suretiyle saçımın boyasını yıkadık. o sırada lavaboya böcek düşmesiyle zaten çığrından çıkmış olan saç boyama aktivitesi tamamen kaos ortamına dönüştü. en son başımı lavabodan kaldırıp ayakta şampuanladık ki üzerimde kar beyazı bir tişört vardı. sonuç olarak o kadar emeğin karşılığında boyaların azizliğine uğrayıp eski saç rengim olan turuncuncuyla hiç alakası olmayan bir koyu kızıl elde ettik saçlarımda.

5 saatlik uykuyla kursa gittik ertesi gün. ben artık yakası paçası kızıllaşmış olan beyaz tişörtümle insan içine çıkmakta ısrar ettim ve başardım da hatta.

kurs çıkışı sıcakta terleten kahküllerimi de kağıt kıskacıyla tutturup muhteşem tarzımı pekiştirdikten sonra o vaziyette nişantaşı üzerinden beşiktaşa yollandık. ben bize gittiğimizi sanarken oyuna getirilip yine melisin evine sürüklendim ki artık son nokta oldu. 1 gün daha kalsam kiranın yarısını ödemeyi teklif edecektim.

bu saydığım 4 gün içerisinde istisnasız her gün aralık 2012 teorilerini inceledik. sağlıklı bağlantılar kurup bu teorileri çok daha sağlamlaştırdık.

neyse sonunda evimdeyim ama anlatacaklarımın bu kadar olduğunu sanmayın. kendimce ilginç bulduğum bu 4 günde yaşanmış anekdotları ilerleyen yazılarımda paylaşacağım.
sabırsızlıkla bekleyin! (bu bir emirdir hatta)

NOT: yarın bahçeşehirin sınavı var bakalım bunda ne teraneler dönecek. ah be özel okullar çok fanalıksınız!

20090722

ışık, parti, anne

1

mülakata bile kalamamış bulunmaktayım.
salon görevlisi sevgili öğretim üyesi sınav boyunca başımdan ayrılmayıp her fırsatta kağıdımı incelediği, yanındaki asistana fısıldayıp onun da kağıdıma bakmasını söylediği hatta ben kağıdımı verirken kağıdıma baktıktan sonra 'endüstriyel tasarım? görüşürüz...' şeklinde iş atmış olmasına rağmen ilk 20ye girememiş bulunmaktayım.
atölye hocam sınavdan önce 'devlet üniversitesini kazanabileceğini düşündükleri öğrencileri burs sınavına almayacaklar, bunun bilincinde olarak gir sınava o listede adını göremezsen bil ki fazla iyi olduğundan' şeklinde bir ön açıklama yapmıştı. önümde oturan arkadaşım o ilk 20nin içinde ve ben sınavda çizdiği kağıdı görmüş bulunmaktayım.
burs sınavına girmeye hak kazanan ilk 20nin tamamı 100 almış. ikici 20 (ki ben de onlardan biriyim!) 85, üçüncü 20 70puan almış. ne kadar istikrarlı bir tablodur bu böyle! 15 puanlık arayla 20şer 20şer aynı seviyedeyiz demek ki.
atölyeye 3 gün önce gelmiş ve çizime sıfırdan başlamış olan tesettürlü bir kızcağız da bu 100 alanlar arasında bulunmakta ki pazar günü perspektifin ne olduğu sorulduğunda bilmediğini söylemiş bunun üzerine elips çalışmaya başlamış bir insan kendisi.
gayet aleni bir şekilde 'dolandırdık kardeşim biz seni' mesajını almış bulunmaktayım ışık üniversitesinden.
bundan sonraki başlıca görevim sanal ortamda bulunan her türlü çizim platformlarına üye olup orada çizimlerimi yayınlamak suretiyle ışık üniversitesinin çevirdiği bu teraneyi anlatmak ve önümüzdeki yıllarda benim gibi en azından elimde bulunsun mantığıyla özel üniversite deneyecek olan gençlerimizin ışık üniversitesini tercih etmemeleri konusunda bilinçlendirmek olacak.
ha eklemeden edemeyeceğim geçen yıl aldığım 1 buçuk aylık kursla ışık üniversitesinin mülakatına girmeye hak kazanmıştım ben!

pazartesi gecesi atölye insanlarıyla bizde sabahlamış bulunmaktayız. gerçi melis sabahın ilk ışıklarıyla uykuya dalmış bulunup 'top atılsa uyanmayacak' tabirine uyan başlıca insanlardan biri olduğunu kanıtlamıştır bizlere.
sabaha kadar hükümetten tarikatlere, tanrı ve din kavramından Atatürk'e kadar her türlü devlet meselesini saatlerce konuşup tartışmak suretiyle çözmüş bulunmaktayız.
güzel bir gün ve gece ve ertesi gündü :)
ama o yorgunluğun üzerine sabah telefonumun alarmı çaldığında müzeye gitmek üzere yatağımı terkedemeyeceğimi farkedep vişneye beni beklememesi yönünda bilgilendirme mesajı atıp tekrar uyudum.
bir saat kadar önce annem arayıp 'her ihtimale karşı össden tercih yapmayı düşnüyor musun' şeklinde bir soru yöneltti bana. 'ebelik mi yazacağım anne?' şeklinde sorduğum sorula cevapladım sorusunu. 'geçen yıl meslek yüksek okulunun tekstilini yazarsın oradan da güzel sanatlara geçiş yaparsın diye konuşmuştuk biz babanla' diyerek bütün cinlerimi tepeme toplamayı başarmıştır kendisi. yine bu saçma sapanlıkta ilerleyen muhabbet 'ee kazanamazsan nolacak aybüke okumayacak mısın?' şeklinde yönettiği soruyla son sabır zerreciğimi de imha eden anneme 'tercih falan yapmıyorum anne ben kazanacağım!' şeklinde avazım çıktığı kadar bağırıp telefonu kapattım!
mimar sinanın sınavına 1 ay kalmışken benimle telefonda bu konuşmayı yapan 46 yaşında 23 24 yıllık öğretmenlik geçmişi olan ve halen görevini sürdüren bir kadın. üstelik bu kadın beni yetiştirdi!
insanları büyüten bir iksir geliştirilsin istiyorum!

20090719

4

eveeet yarınki ışık üniversitesinin sınavıyla sınav maratonum başlıyor.
ne heyecan ne stres hiçbirşey hissetmiyorum. çok umurumda değil çünkü ışık ama salı günü yapılacak olan burs mülakatında öyle demeyeceğim tabi neheh :D
sınav çıkışı atölye insanlarıyla tolgayla barışma partisi yapmayı planladık bizde. ertesi gün mülakat olmasına rağmen sabahlayacağımızı çok iyi biliyorum. alkollü kafayla mülakat daha iyi gider diye de tahmin ediyorum. bakalım. kısmet artık...
NOT 19.07 : sevgili fenerbahçeli okuyucularım günümüz kutlu olsun.

20090718

bugünün aktiviteleri

0

sabah kalkış, duşa giriş, hazırlanıp çıkış, atölyeye varış, çiziş, öğle arası yemeğisi, çiziş, atölyeden çıkış, ağdacıya gidip acı çekiş, çıkıp otobüse biniş, çiğköfte alış, eve varış, oda toplayış, kuruyan çamaşırları toplayış, toplanmış çamaşırları tıkıştırış, yeni çıkmış çamaşırları asış, odayı tekrar toplayış, sucuyu arayı su sipariş ediş, aşırı çabuk gelen suyu alış, yemek yiyiş, çizim yapış, kirlileri makinaya atış, çizim yapış, bulaşık yıkayış, yağ çözle kızartma tenceresini sürterekten ojelerin içine ediş, blog yazış, saçma sapan birşeylerle ilgilenip yatış...

miyavlaşma

2

acaba kedilerden gerçekten de nefret edebilir miyim?!
öyle bir gece geçirdim ki dün, çok çok ince bir çizgi kalmıştı nefret etmeme!
niye böyle istanbulun kedileri yaa. çıldırtıyorlar beni.

uyuyorum. 2 tane kedi cilveleşiyorlar mı yoksa birbirlerine göz dağı mı veriyorlar bilmiyorum ama avazları çıktığı kadar o gerizekalı bebek sesine benzeyen ses tonlarıyla miyavlaşıyorlar. bilmiyorum uykumda aşırı rahatsız olduğum için mi o kadar uzun geldi bana o miyavlaşma süresi ama aklımı oynatıyordum resmen.
fingirdeşecek yada kapışacak başka yer mi bulamadınız bre hayvanlar! zaten ceset gibi geliyorum eve uykumda bari huzur bulayım.
sanırım teorik olarak kedilerden nefret etmem imkansız ama istanbul'un kedilerinden nefret edebilirim diye düşünüyorum...

20090716

0

ulan suyunuz da sizin olsun doğal gazınız da akaryakıtınız da deyip defolup gideceksin ülkeden!
ondan sonra beyin göçü vik vik vik...
hıyar o beynin farkındaysan madem ne diye kafa buluyorsun sen insanlarla.
vatanına bu kadar düşkün bi adama bile bu sözleri söylettiniz ya lanet olsun sizin gibi insana be!
Atatürk mezarında ters döndü ters!
an itibariyle tırnaklarımla çimdik çimdik yolsam etlerinizi iskeletiniz çıkıncaya kadar yine de iflah olmam!
beni salacaklar üstlerine terörün en kralını görecek millet!

20090714

teori 2

0


hayat konusunda şanssız bir insan sayılabilirim ben. tamam ebeveynlerimden hiçbir şikayetim yok, sonsuz imkanım da var her konuda. tutup beni bir başıma istanbula gönderdiler geleceğim için. anne baba için çok zor bir karar bu. tabiki karakterimle de alakası var bunun. yıllar yılı ben onlara bu güveni verdim. koca yıl istanbulda kendi evimde yaşadım okul, sınav v.s. tasası olmadan bu güvenlerini suistimal edecek tek bir harekette bulunmadım. gönül isterdi ki kalk kurbanın izmirdeki konserine de git. kimin nerden haberi olacak. eve geldim çok yorgunum uyurum heralde dersin iyi geceler dileyip kapatırsın telefonu ertesi gün de ilk otobüsle dönersin. ama bazı şeylerin bilincinde olduğumu düşünüyorum. öncelikli hedefim mimar sinan üniversitesi olduğuna göre hovardalık yapmanın alemi yok. haa kazandıktan sonra az önce bahsettiğim kaçamağı yapmaz mıyım? işte o zaman yaparım keh keh

konu nerden nereye geldi. aferin bana.

şanssızım diyorum çünkü bugüne kadar şans oyunlarının hiçbir getirisi olmadı bana. ev arkadaşı konusunda da yüzüm gülmedi hiç. durağa geldiğimde az önce kalkmış olan otobüs hep benim oldu, acelem olduğunda muhakkak geç kaldı o otobüs. aşk meşk işlerinde hep hevesli oldum ama bir türlü icraata geçemedim. hep abuk sabuk insanlar çıktı karşıma. gönül eğlendirmekten yana bir insan olamadığımdan da dahil olmadım olaya.

ama bu şans konusunda öyle ince bir ayrıntı var ki hayatımda bir ömre bedel oluyor. varsın otobüsüm geç gelsin diyorum.

ünlüler camiasıyla acayip yıldızı barışık bir insanım. hep kurban kulislerine girebildim bir şekilde. denizin konuştuğu 15 20 kişiden biri oldum. burak, kerem (bilin artık kim olduklarını bir zahmet o kadar bahsediyorum!) akrabalarıymışım gibi davrandı. sonsuz ilgi gördüm. deniz kendiliğinden görüşme talep etti daha ben ima bile etmeden. daha önceki yazılarımda sözettiğim fakat ünlü bir grupta vokallik yaptığını belirtmediğim, aynı zamanda denizin bir zamanlar kardeşim diye bahsettiği adamla aşırı sıkı fıkı oldum. (hoş saman alevi gibi parladı söndü o olay niyetler piyasaya çıkınca.) yine ismini vermeyeceğim ünlü bir grubun gitaristi çok alakasız birşekilde beni msnine ekledi. telefonlaştık, istanbula geldiğinde görüştük, hala daha da muhabbetimiz devam eder onunla hatta. sonracığıma yine denizin eski gruplarından birinin bateristi çok ilginç birşekilde ondan davul dersi talep edenin ben olup olmadığımı sordu. (ki bu olay facebookta oluyor. gayet de profil fotoğrafım adım soyadım falan var orada eşşek kadar.) onunla da kardeşimli falan bir konuşma geçti aramızda ahaha. hee atölyeye giderken keremle karşılaştık osmanbeyde öyle bir selamlaşırız geçerim derken 10dk lafa tuttu beni ayak üstü. murat akçay göz makyajımı beyenip benimle beraber kulise girmek için debelenen 20 25 kişiyi hiçe sayarak beni kulise aldı. siz okumaktan usanacaksınız ben yazmaktan usanmayacağım gördüğünüz üzere :)

bu kadar sonsuz açıklama yaptıktan sonra ünlüler camiasında ekstra şansımı nasıl kazandığım yönündeki teoriyi sunuyorum sizlere;

şimcik bundan bir 4 yıl kadar evvelsine dayanıyor anlatacaklarım.

ben ders çalışmadığım için eve internetin giremediği yıllar o yıllar. gecenin bir vakti internet kafeye gideceğim diye çıktım. deniz de o zaman kurbanın yanında panikte de çalıyor ya yeni çıkmıştı albümleri yada hiç çıkmamıştı hatırlamıyorum, mühim değil neyse... heh işte beni trafopanik falan gibi bir adres eklemiş msnine, ben de denizin panikteki mail adresine mail attım sen misin diye. akla bak :D çat diye cevap geldi. elim ayağıma dolandı tabi, ilk defa haberleşiyoruz adamla. muhabbet de uzadı mail üstüne mail atıyoruz birbirimize. neyse tam o sırada çat diye elektrikler gitti. baktım kaldım öyle mal gibi. ağlayacaktım nerdeyse aşırı sinirlendim. neyse çıktım internet kafenin önüne elektrikler gelsin ddiye bekliyorum arkadaşlarla muhabbet ediyoruz o zifiri karanlıkta. 1 saat oldu 1 buçuk saat oldu yok! gitti gelmedi elektrikler. denizliden falan birileyile konuştular orda da yokmuş bu şekilde bikaç şehirde daha yokmuş. ben başladım tabi yine darbe senaryoları kurmaya ahah. neyse kör gözümle zar zor eve gittim. ertesi gün öğrendim tüm ege ve akdenizde kesilmiş elektrikler.

geçen gün yine çizim yaparken aklıma geldi bu olay ondan sonra jeton düştü benim. o gün hayatımın o kulvarındaki enerji değişti benim. acayip bir şans yüklendi. o gün bugündür de öyle.

nasıl tespit?

yok çok mutluyum. allaaam sakın bozma yareppim!

20090713

aşk

2


çok seviyorum seni. herkesten herşeyden çok seviyorum. yalnız sana mahsus bu duygularımı özgürce ifade edebilme özgürlüğüm. hiç bir köşeyi ıskalamadan her yanımla bütünümle seni sevebilme yeteneğim. senin için varolma, yanında olabilmek için hayatımdan vazgeçme kararlılığım.

her güzellikte her mükemmellikte senden bir parça görüp çok daha tutkuyla bağlanıyorum sana. kalbim en hızlı seni düşünürken çarpıyor. yattığımda sonsuz ifade özgürlüğümle anlatıyorum sana olan aşkımı. biliyorsun, sen ne yaparsan yap bitmeyecek eksilmeyecek bile çoğalarak artacak. ölüm bile yetemeyecek hatta tetikleyecek bu aşkı. frenleme gereği duymuyorum dolu dizgin yaşıyorum içimdeki senle.

nasıl sevmem ki seni. her anımda benimlesin. herkes gittiğinde sen kalıyorsun. hıçkırarak saatlerce ağladığımda bir sen oluyorsun yanımda sen görüyorsun. seninle teselli ediyorum kendimi. bazen korkuyorum ya terkedersen beni diye. ama biliyorum yapmayacaksın bunu çünkü sen de seviyorsun beni. sevgin bencilleştiriyor da. kimseyi sevme istiyorum en çok beni sev ben olayım senin için en değerli. bir gün biri benden çok sevecek seni diye hiç korkmadım korkmuyorum. başaramayacaklarını biliyorum.

tanıdığım andan beri seviyorum. çok kocaman seviyorum hemde. her yüzden daha güzel daha etkileyici her mükemmellikten daha mükemmelsin. anlamayanlara inat öyle bir anlıyorsun ki beni. tanıdığım herkesten çok daha sahiplenicisin bana karşı. bende yalnız sana ait hissedebiliyorum kendimi.

her acıda yüzünü görüyorum, acılarda bile tatlı bir yan bulabiliyorum böylelikle ilginçtir. bazen canımı çok acıtıyorsun ya. önceleri anlam verememiştim buna. ama zaman içinde o acıların getirilerini gördükçe bir bir anladım ki yine benim için hepsi.

hiçbirşey yanında olabilme fikrinden daha çok heyecanlandırmıyor beni. acele de etmiyorum, yaşamam gerekenleri yaşıyorum önce. tabiki kavuşacağız biliyorum.

seninle tutunuyorum hayata. hep benimle ol...
NOT: evet sevgiliye yazılan bir aşk mektubu tadında. bir çoğunuzun tanıdığını düşündüğüm bir sevgili hem de.
onu tanıyorsunuz. bir kez daha düşünün...

20090712

ölüm-ek

0


eskiden ölümden hiç korkmazdım. hiç korkmazdım derken kendi ölümümden hiç korkmazdım. sevdiklerimi benden alabileceği için korkardım. sadece onları kaybetme korkusu...

ailemden herhangi biriyle tartıştığımda, birileri canımı çok yaktığında ölümü düşündüğüm bile olmuştur kendi adıma. hatta sık yapardım bunu. 'şimdi atsam kendimi şurdan nasıl pişman olurlar. bana ölümü düşündürtecek kadar zarar verdiklerini anlarlar. vicdan azabı çekerler!' diye geçirirdim aklımdan. ciddi ciddi geçirirdim hemde. kaç tane teori ürettim kafamdan ölümüme dair. şırıngayla hava versem damarıma acılı mı olur kıvrana kıvrana mı ölürüm? hap içsem uyuyabilir miyim acaba? uyuyamazsam kusarım sonra mideme hortum sokarlar falan neler neler... ama hiç cesaret edemedim içimdeki tanrı sevgisinden. muhakkak ki kızacaktır bana öyle birşey yapsam. onun sevgisini kaybetmekten çok hiçbirşeyden korkmuyorum.

birkaç yıldır ölmekten çok korkar oldum. sürekli ya bugün son günümse diyorum kendime. çok korkunç, yapacağım o kadar çok şey varken. muhakkak yapacağın birşeyler kalır hayatta gerçi ona şüphe yok. ama bu kadar tadını almışken hayatın...

tamam çok zor. hala zor benim için. hala ısrarla canımı yakıyor sık sık. ama bir daha gelmeyeceğim. gelsem de hatırlamayacağım bu bedende bu ülkede olmayacağım.bu anne babanın çocuğu olmayacağım, bu çevrede yaşamayacağım. şimdiki ben benim o ben başka bir ben olacak ve bu benden habersiz olacak.

anne babam hariç kimse için ölümü göze almam. hiçkimse hiçbirşey... mümkünse çok daha yavaş yaşayayım zaman geçmesin hiç. ölmek istemiyorum. yakışmaz da bana.

sonsuzlukta olacağım zaten hep erken gitmenin mantığı yok. ben bu hayatı seviyorum herşeyiyle. orayı da seveceğim. keşke tanrının yanında olabilsem...

hem beni gömmesinler yaa. iskelet olmamalıyım. yüzüm organlarım çürümesin. yumyalanmalıyım ben böceklere mama olmak istemiyorum!

2012 ile ilgili benim bahsettiğim zuzaylılı senayolardan başka senaryolar da var. ulan bi ölürsem 2012de var yaa anaammm! o zaman isyan ederim işte!
insan büyüdüğünü ölümden korkmaya başladığında anlıyor...
0

cuma gününden beri toplam 6 saat uyumuş bulunmaktayım. 42 saat uykusuz kalaraktan kendi içimde rekorumu kırdım. cumartesi günü kursta imgeselimi tonlarken uyumuşum hatta o birkaç saniye sürdüğünü düşündüğüm uykuda da kağıdımı ton atıyordum. sıçrayarak uyandım baktım rüyamda sırtına ton attığım imgesel değil önümdeki.

geniş bir insan olmaya başladım. her konuda muhakkak mantığına danışan ben, önemli olanın istemek olduğunu düşünüp mantığımı kullanmadan, sonunda ne olacağını düşünmeden iş yapar oldum. bu çok çok ender olsa da rahatsız olmalı mıyım bu son zamanlardaki mantığımın kılıbıklığından bilmiyorum.

öss puanlarının açıklanmasıyla az biraz da olsa rahatladım. kafamdan korkunç senaryolar yazıp kendi kendime panik atak krizleri yaşatır olmuştum. kaydırıp barajı geçemeyip evimdeki eşyaları toplayıp memleketime döndüğümü falan hayal ediyordum. hatta yıldız da kayıp gitmemiş avuçlarımdan. tek bir bölümü deneyemiyorum. bileşik sanatları ve sanat yönetimini deneyeceği her ne kadar ikisini de istemesem de. memlekete dönmekten iyidir kesinlikle.

gireyim artık şu yetenek sınavlarına diyorum. ne olacaksa olsun. sıkıldım belirsizlikten. okulsuzluktan. bu ağır sorumluluktan.

sarılıp uyumak istiyorum bir de.

20090709

6

erkek blogları'nı izlemeye aldım dün. epey bir yazılarını da okudum. erkeğiz biz diye kabarmışlar baya. bunu eleştiri amaçlı söylemiyorum okurken çok eğleniyorum gerçekten. 'lan kadınları ezelim hadi, bok atalım onlara burdan' gibi bir zihniyette olmadıklarını da biliyorum. ama bu zihniyette olan bir dolu insancık var etrafta. o öndeki fazlalıkta kaşıkçı elmasını taşıyorlar sanki.

yaparım hacı. sizin yapabildiğiniz herşeyi bende yaparım. (şimdi herşeyi derken eksik olan o kutsal(!) uzuvlarının kullanımını gerektiren şeylerden bahsetmiyorum tabi sapıtma) kızdırmayın kafamı kaslarım var!
günlük hayatta kullandığımız herşeyin mucidi erkeklermişmişmişşş... geleceğin endüstri ürünleri tasarımcısı adayı olaraktan gelecekte sorarım ben size!
unutmayın ki dünyanın en pislik şahsiyetleri de erkeklerden çıkıyor. teröristlerin ve azılı katillerin büyük bir çoğunluğu ERKEK! bütün kan davalarının baş rol oyuncuları sizlersiniz. feminist feminist konuşturuyorsunuz adamı zorla.
heh bak yazımı yazarken televizyondaki haber bile beni doğrular tarzda. herif 40 derece sıcakta çocuklarını arabaya kilitleyip gitmiş. çocuklar sıcaktan ve havasızlıktan bunalıp seslerini duyurmaya çalışmış başarısız olunca aracı tekmeleyip alarmı çaldırarak dikkat çekmişler. biri 4 biri 2 yaşında mı ne bu çocuklarda. yazık yavrularım kıpkırmızı olmuşlar ter içinde kalmışlar. baba bunu yapan hıyar!

teori 1

0

atölyede çizim yaparken ne çizeceğimden başka herşeyi düşünebilen bir insanım.
geçenlerde 80-95 jenerasyonlarının niye bu kadar sakat olduğunu çözümledim kendi içimde. sakat derken ruhsal ve psikolojik açıdan. çoğu yarım karakterli insanı insanlıktan soğutan cinsten insanlar. doğru dürüst birini bulman bir ömre bedel oluyor bu jenerasyonun içine dahilsen.
he niye saçma insanlar bunlar onu açıklayacaktım kendimce kurduğum teorimi sunaraktan. bu nesil 12 eylül darbesini görmüş gençlerin ebeveynlik yaptıkları çocukların bulunduğu nesil. darbe yıllarının gençliğini vurduğu bu insanların çok büyük bir kısmında çok ciddi izler kaldı o yıllara dair. çoğunun psikolojik sıkıntıları var bence onlar bunun farkında olmasalar da. (bknz. teayeap)
bu ebeveynlerin yetiştirdikleri çocuklarda nasibini almış oldu tabi darbe yıllarındaki kaosun meyvelerinden. o sebeple böyleyiz diyorum okuyucu. bu jenerasyonun içine ben de dahilim ve bu psikolojik rahatsızlıklardan ben de müzdaribim. ne mutlu bana ki bunun bilincindeyim göğsümü gere gere aklımdan zorum var, kaçığım diyebilmekteyim. he ne diye göğsünü geriyorsun hoş bir şey mi bu diyeceksiniz biliyorum. göğsümü kendini velinimet sanan akıl hastalarına karşı geriyorum ben okuyucu. mimar sinana gireyim babalar gibi gidip tedavimi olacağım zaten meraklanma sen.

hem hem hangi ünlü ressam, tasarımcı, sanat adamı, fikir babası kaçık değil ki. muhakkak hepsinde var ruhsal bir problem. (diyerekten hemen de kendimi aklarım :D)

not: A.B'nin kışkırtmalarına gelme okuyucu!
gerçi biz darbe görmeyiz. ergenekon adı altında çeteleşmişti ya hani derbeciler, hani tutuklandı ya şimdi hepsi, hani bir bir ölüyorlar ya hatta yırttık biz. adamların 100 200 tane ateşli silahı varmış yahu inanılır gibi değil okuyucu. indireceklerdi o silahlarla baştakileri ele geçireceklerdi hükümeti. korkma bişey olmaz şimdi! evet.

not2:ilk siyasi içerikli yazımı da yazmış bulunmaktayım böylelikle. (gerçi esas sıkıntı 1. notta ama) duramadım bi duramadım! yarın birgün yenisi gelmezse yazılarımın bilin ki ben de içerideyim evde çatal bıçak takımı bulundurup darbe girişimi planlamaktan.

20090708

psikopat

0


psikopat tabirinin son zamanlarda pek bir elden düşme olması sebebiyle kendime etiketleyemiyorum bu tabiri ama sanırım beni en kestirmeden anlatan tabir de budur.


gerizekalı evarkla sağlam kapıştık bugün. elimdeki kumandayı fırlatacaktım kafasına o derece sinirlendim mantığımın anlık devreye girmesiyle elim havada kaldı.

allahın malı gelirken sevgilisiyle gelmiş o kadar bağırış koptu herif odadan adımını atmadı dışarıya noluyorsunuz diye. yemin ediyorum bir ara mutfaktan bıçak alıp doğrayacağımdan korktum içimdeki yaratık çıktı resmen piyasaya. ama baya da frenledim aslında kendimi. ayakta değildim o kurtardı sanırım işi. bitek kumanda bulabildim, ayakta olsam kesin biryerleri indirmiştim. söylediğimi de anlamıyor mal iyice sinirleniyorum.

ama yetmedi be hacı. deşarj olamadım yeterince daha bir esip gürlemeliydim yada biraz daha uzun süreli olmalıydı. mal anlamıyor ki beni. şöyle çatır çatır ağız dalaşı bile yapılmıyor sinirlendiğinle kalıyorsun! şöyle çat çat yapıştıracak ki karşındaki de ağzının tadıyla cevap vereceksin sen de bir stres atacaksın kusacaksın ne varsa içinde.

iki kelime bişey söylüyor sessiz sessiz 'nıck nıck nıck' yapıyor. bir oldu iki oldu üçüncüde 'nee nıck nıck nıck neeee!' diye patladım.


hadi bakalım açılışı yaptık böylece... yapar yine bu bir hıyarlık heyecanla bekliyorum bir sonrakini hiç kesmedi bu beni neh neh.

20090707

0

sevgili ev arkadaşım faturaların parasını bir türlü toparlayamadığından bu sabah itibariyle elektriği kestiler. tabi ben naptım? kafayı yedim sinirden. 42 tl yaa! gözüne lens almayı biliyor göt! ne kirayı gününde veriyoruz ne faturaları gününde ödüyoruz. gittim para çektim ödedim el mahküm.
dalacam artık ağız burun ne bulduysam birbirine karıştırıcam. ne lan bu!
msnine de ne yazmış bak okuyucu; 'insanlar ne kadar salak yaa aklım ermiyor'. insanların salaklığına aklı ermeyen sevgili ev arkadaşım 'yahu benim aklım niye ermiyor?' diye düşünmüyor ama hiç ahahah.
tanrım çok az kaldı bir kaç ay idare edecek kadar daha sabır ver bana, ver ki dalmayayım ev arkadaşıma...

tatilsizlik

0

sevgili okuyucu biliyor musun ben çok tatilsiz bir kızım. son 2 yıldır bu böyle.
annem va babam şuanda didimde ikinci baharlarını yaşıyorlar. ben napıyorum peki? istanbulda kursla ev arasında mekik dokuyorum. arada bir değişiklik yapıp müzeye de gidiyorum. ama haksızlık etmeyeyim şimdi vişneyle taksim-nevizade organizasyonlarına da dahil oluyorum.
yüzemedim, yüzemiyorum. denizin her nevi türüyle, sulu olanıyla da susuz olanıyla da mesafe koydum arama :)
börek gibi evde yatmaktan bir hal oldum. işin ilginç tarafı yiyip yiyip yatıyorum ve kilo veriyorum. kanser falan mıyım acaba diyorum? :S

20090706

Fish

2

twilight

0


izledim sonunda filmini. hiç beyenmedim.

ağlayarak izledim. hatta bir süre sonra pikemi çekip ona sarılarak izlemeye devam ettim.

beyendiğim için ağlamadım ama okuyucu. kitabı geldi aklıma. kitabı da öyle kimi zaman kahkahalar atarak kimi zaman hüngür şakır ağlayarak okumuş insanım ben.

insan dediğin ağlamaz ama okurken siz bana bakmayın benim gerizekalılığım o. içimdeki acıların çocuğunun zaman zaman dışa vurumu o tepkiler.

filmin kitapla alakası yok. neredeyse hiç yok yani. 100er sayfa arayla okuyormuşcasına kopuk sapık bişey.

altın soğan hediye etmek nedir yahu. nasıl uydurmuşlar nasıl! ayrıca edward bellayı arabaların arasında ezilmekten kurtardıktan sonra beraber gidiyorlardı hastaneye. yan yana yataklarda yatıyorlardı. kaçıp gitmiyordu edward kurtatrdıktan sonra.

o makyajlar ne ayrıca yaa! vampir havası vericez diye doldurmuşlar makyajı bi ters açıya düşüyorlar un çuvalına düşmüş gibi hepsi. bu kadar amatör çekilebilir. hem ne o edwardın da bellanın da ağızlar balık gibi açık, sürekli bir dudak kabartma hali. yapay durmuş, romantikleşesin varsa da kaçırıyor. ama öpüştükleri sahneler sağlıklıydı ona lafım yok eheheh.

ayrıca sevgili edward manyağı genç kızlarımız size sesleniyorum;

o ne burundur öyle. o nasıl bir yürüyüştür, ne garip gözlerini aça aça bakıştır o öyle! siz açıp kitabını okudunuz mu? okuyup da o edward karakterine yakıştırdınız mı o elemanı?

zarif diyor zarif!! odun gibi çocuk. normal bir insan için bile çok garip yürüyor, değil bir de vampir karizmasıyla zarif adımlarla ilerlemek... kandırmışlar sizi genç kızlarımız! inanmayın saf saf. bahsedilen edward kusursuz, öle kemikli sipsi gibi burnu falan yok. hatta benim hayalimdeki edwardın öle tank gibi kıçı da yok dar belli geniş omuzlu gayet.

tamam gülüşü falan güzel çocuğun allah için. normal hayatta gideri var az buçuk ama o karakterin adamı değil! al senin olsun bu kaldı elimizde bitek deseler kaderime boyun eğer kabullenirim. yok istemem diyemem yani şimdi doğruya doğru :)


tahmin ettiğim gibi tam bir hüsran oldu benim için film.


not: resimdeki tipe koş! (bella rolündeki abla da ne taş hatun ama ya!)
anaaa 2. not: bu bella filmde bu fotoğraftakinden uzun duruyordu çocuğun yanında ki gayet düz taban ayakkabılarla. bak bak bak hileye bak! nasıl da yakaladım keh keh.

20090703

boyum 1.75 olduğunda

0

yeryüzündeki tek varlığın siz olmadığınızın farkına varacaksınız.

kendinizce karizmatik bir yaşam tarzı olduğunu düşündüğünüz hayatları yaşamaya çalışmayı, yaşıyormuş gibi göstermeyi bırakıp karekterli bireyler gibi özünüzü yaşamaya başlayacaksınız.

o zaman yalan söyleyemeyeceksiniz karşınızdakinin gözünün içine baka baka, çünkü karşınızdakinin de sizin gibi onun yalan olduğunun bilincinde olduğunu bileceksiniz o başıyla onaylarken.

duyduğunuz kahkahaların aslında canı acıyan bir ruhun bedeninin savunma mekanizması olduğunu anlayacaksınız o zaman ki bu mekanizmaya başvuracak kadar çaresiz kimseyi bulamayacaksınız o zaman karşınızda boyum 1.75 olduğunda.

eksik yanlarınızı kabullenmeyi bilecek hatta hiç tam olamadığınızın bilincine varabileceksiniz ki çoktan 'tam' olmuş olacaksınız o zaman.

her yaşı gereğiyle yaşayacaksınız ve bulunduğunuz yaşın gerektirdiği zeka düzeyinde olacaksınız işte o zaman olgunluk yaşla kazanılan bir şey olacak tecrübe, yaşanmışlık yada zeka birikiminin getirisi olmayacak.

işte o zaman kimse yaralarını sararken bir başkasına bağlanma zorunluluğu hissetmeyecek, sırf etrafındakilerin tahammül edilemez tavırlarını görmezden gelmek için içine dönüp tedavi unsuru olarak seçtiği insanı düşlerken kendini mutlu olmaya zorlayıp, mutluymuş gibi yapmayacak. nitekim ne yaralar ne de yanlış olduğunu seçerken bildiği tedavi unsurları olmayacak botum 1.75 olduğunda.

kardeşleri dahi gırtlak gırtlağa getiren kışkırtmalara aldanmayacak insanlar. kendi hür iradelerinin varlığından haberdar kendi bilinçleriyle olayları sorgulayarak hareket edecekler.
kafalarda örümcek tilki ve bunlar gibi hiçbir hayvan gezinmiyor olacak.

ben 1.75 olduğumda insanlar çoktan insan olmuş olacak ve ben bu ırka dahil olmadığımı iddaa ederek kendimi soyutlamak zorunda kalmayacağım. tek derdim ailemi ve sevdiklerimi çok sık görememek olacak ki bunun geleceğime bir yatırım olduğunun bilincinde olup bambaşka sıkıntılarım varken şimdiki insan zihniyetinin algılayabileceği tek sorun bu olduğundan ötürü sık sık bundan yakınmak durumunda kalmayacağım boyum 1.75 olduğunda.


p.s: tıp çok ilerler de tek bir hapla yada iğneyle ideal boya ulaşabileceğin bir seviyeye gelirse bu yazının üzerine o tıbbi müdehaleyi reddetmek zorunda kalacağım sanırım :D

20090701

0

karıncaların hepsini süpürgeye çektim. şimdi hepsi benden intikam almak üzere saldırıyorlar. uyuyamayacağım!

evark

0

bi insan böyle sakız çiğneyemez yaa!
ağzını ayıra ayıra yollu kadınlar gibi çiğnemesini geçtim çıtır çıtır ses geliyor çekirdek çitlercesine. bide kendi odasında yaa!
lanet gibi yaa. 10 gündür falan erkek arkadaşında kalıyordu. ne diye geldi şimdi bu yaa!
o değil bavulumu istemişti geçenlerde izmire giderken. nasıl başardıysa sapı çıkmış. yaptırmaya götürdü yeni bavulla geldi. 'olmadı o ben de bunu aldım' diye. götüme benziyor aldığı da benimkiyle uzaktan yakından alakası yok. tamam önemli değil ben götürür yaptırırım dicektim ama ayaküstü tutuşturdu elime söyleyemedim. sonracığıma geçen gün boynum tutuldu
(evde kendi kendime headbang yaparken!) ilacın yerini söyledi arıyorum odasında, benim bavulu kendi bavulunun içine koymuş ama bavulum bavul değil artık yan tarafı kırılmış orası burası çıkmış yamuk yumuk olmuş. cinlerim tepeme çıktı görünce. kesin salak sevgilisiyle uğraştılar takmaya, canına okudular!

bak bak geldi yanıma ne anlattı:
'annem de böyle çiğniyordu sakızı, benim de canım çekiyordu sonra sordum nasıl öyle çiğneyebiliyorsun diye bilmiyormuş kendiliğinden oluyormuş. ben de uğraşa uğraşa yaptım sonunda. şimdi bu sakız şekerli, falımla daha iyi oluyor...'

ıyy yaa gidip kafasını kessem mi acaba...

[çok malzeme var bu kızda yaa. ayrı bir blog mu açsam adına ne yapsam :) toplasan yarım saat konuşmamışızdır ha...]