20090627

hava atış

0

sevgili okuyucum hava atacağım haberin olsun neheheh :D

bugün arkeoloji müzesine gittik atölyecenek çizim yapmaya. müze kart çıkartıcaz henüz müze açılmamıştı ve biz ilk sıradaydık ama koyun sürüsü gibi olduğumuzdan biz girinceye kadar diğer atölyeden bir grup çakal kaynak yaptı sonra aynı atölyenin geri kalanları da hocası mocası hepsi o araya doldu. biz bizim önden girenlerin yanına gittik durduk. bunların hocaları bana döndü bıdırdandı 'sıra buradan devam ediyor bıdı bıdı bıdı...' diye bende 'yok öyle birşey hanım teyze (hanım teyzeyi içimden söyledim tabi) bizim atölye burada gördüğün gibi...' dedim bu yine bıdırdadı benim sabrım bikaç milim zaten tak diye aşabiliyorsun onu güvenlikteki adam geldi bizim diğer arkadaşlar da mal gibi bakıp kuzu kuzu güvenliği dinleyip arkaya geçtiler. ama arkada ben nasıl köpürüyorum nasıl köpürüyorum deliye döndüm resmen. dedim ben bunların eline kalemi vermezsem içerde adam değilim!
geçtik içeriye hoca herkesin heykellerini gösterdi gittik oturduk vişneyle çiziyoruz millet gelip gelip bakıyor arkadan hissediyoruz. sonra bi teyzeler geldi 'ayyyy bak bunlar çok güzel gördüklerimizin en iyisi bunlar olmuş...' falan yanındakilerle konuşuyor sonra yanındaki başka bir teyze 'türk mü ki bunlar?' dedi öbürü 'değil heralde yabancı staj yapmaya gelmişler...' şeklinde bi hayat hikayesi tasarladı 3 dkkada bize birileri hala devam ediyor övmeye viş döndü teşekkür etti sonra ben ettim 'aaa türklermiş bak. napıyorsunuz arkeoloji mi okuyorsunuz? ama çok güzel olmuşlar ellerinize sağlık. hocaları da iyi heralde...' konuştu gitti.
neyse o heykeli bitirdik başka biryerdekine geçtik eskizini attık onun benim kıl karı geçti viş dedi serelim mi şu az önce çizdiklerimizi yanımıza bi görsün bu karı gözlerim parladı yaydık yan tarafa...
yanımızdan her geçenin yüzü düşüyor, hayat enerjisi çekiliyor resmen taktik yapıp rakip eledik ayaküstü orda. o karı da geçti (bi tırnağı turuncu bi tırnağı mor bi tırnağı yeşil ama ebem yaşında!) küçük dilini yutuyordu resmen duraksadı kadın giderken. suratıma nasıl hoş bir tebessüm yayıldı anlatamam.
çok kötü fenayız biz yahu!
ama arada benim de ego tatminine ihtiyacım var dimi ama :)
p.s. yarın sabah fotoğrafını çekip koyarım belki çizimimi kimbilir :)

20090625

1

sevgili okuyucu şuanda üzerinde yer yer pembe lekeler olan bir varlığın blogunu okumaktasın!

salı günü atölyedekilerle büyükadaya gittik. ben ilk defa adalara gideceğimde pek bi mesudum tabi ağzım kulaklarımda. vapurdan iner inmez bisiklet kiraladık doğru büyük tura. güneşin yukarıda manyak gibi tepemize dikildiği o saatlerde yaklaşık bi 70km yol gittik sanırım bisikletle. (belki daha fazla bilmiyorum çünkü arada çıkmaz yollara falan da girdik) neyse arada market gördüğümüzde mola verip limonatadır sudur yakıt ikmali yapıyoruz falan millet birbirine omzunu gösteriyor 'ay bak yandım izi çıktı tişörtün' diye ben bakıyorum hiçbir atraksiyon yok. allahalla diyorum halbukisi bızt diye güneşi görür görmez sömürürdü tenim niye yanmamışım ben... neysem tur bitti biz çarşıya döndük zıkkımlanıcaz bir baktım pespembeyim anam canım nasıl yanıyor, kolumda bilekliğin olduğu yer bildiğin şeffaf kalmış, sırtımda tişörtün yanısıra sütyenin askısının da izi çıkmış tam ameleyim! bisiklette yandığımızdan ellerimin üstü yanmış parmaklarım beyaz, bacakalarımın üstü yanmış altları beyaz ayrı bir yaratık gibiyim! güneşe çıktıkça da nasıl sızlıyor nasıl sızlıyor ooff!

dönmek için vapura bindik bildiğin somaliden kaçak yolcu taşıyormuşcasına doldu vapur, insanlar yerlerde oturuyor. (ki bu insanlara biz de dahiliz) ayakta duracak yer yok, rahat 3000 kişi vardı o vapurda!

eve geldik kollarımın bacaklarımın acısından duramıyorum yürüyorum sürekli evin içinde. bide memleketimden yanıma ziyarete gelen arkadaşıma da yemek yapmakla yükümlüyüm nasıl bir eziyete dönüştü o yemek yapma hadisesi anlatamam. ocağa yaklaşamıyorum zaten pembeleşmiş hatta çingene pembesi olmuş yerlerim rahat 40 derecenin üstünde cayır cayır yanıyor birde o ocağın sıcağı... o halde ülkeler arası seyahat etmeye kalksam domuz gribi diye anında karantinaya alırlardı beni!

üzerinden 2 gün geçmiş olmasına karşın hala en ufak temasta çığlıklar atıyorum. cilt kanseri falan olmadığıma şükretmeliyim sanırım (inşallah olmadım yani!) ve ev arkadaşımla aynı ortamda uzun süre vakit geçirmenin bünyemde bu şekil yan etkiler gösterdiğine inanmaktayım :)

p.s: 25 mayıstan beri burakla her gün yazışıyoruz. denizden çok daha sağlam karakterli. bunu farkettiğime seviniyorum :)
he bide 5 yıldır burağın numarası diye sakladığım numara gerçekten burağınmış dün aklıma geldi de sordum. numaranın ona ait olduğunu söyledikten sonra 'telefonla konuşmayı çok severim hatta en sevdiğim şeylerden biri :P' yazmış. yerler onu! (ben dururken yiyemezler ama!) ama şimdi bu herife espri yapmaya gelmiyor çok aşırı sevimli kocaman kahkaha atıyor ben yerlere yatıyorum ben yerlere yattıkça o daha çok gülüyor falan... medeni iki insan gibi konuşamayız yani biz bununla telefonda :D
bu kadar açık imanın üzerine ne yapmalı bilemedim şimdi :/

20090616

21 aralık 2012

0

sonunda dilimden anlayan birileri olacak.
2012yi iple çekiyorum valla.
hiçbir zaman kendimi insan gibi hissetmedim. insan olmadığıma dair yeterince de kanıt buldum kendime zaten :)annem hamileyken onu uzaylılar kaçırmış ve dna'larımla oynayıp kendi genlerinden psişik güçlerinden falan yerleştirmişler bana.
aslında kızmam lazım bu şekilde beni kobay olarak kullandıkları için, ama en azından arkamı arıyorlar, kollamaya geliyorlar bak.
küçükkenki en başlıca uğraşımdı uzaylılar. benim kadar astronomiyle ilgilenen başka çocuk yoktur. yazın gece dışarıya çıktığımızda millet saklambaç oynardı ben karşı apatmanın duvarına yatar gökyüzüne bakardım. babam 'gökyüzünü tanıyalım' diye bir kitap almıştı böyle içinde kaseti falan da vardı sürekli onu dinlerdim. sonra içinden gökyüzünün haritası çıkmıştı bu küçük ayı, büyük ayı falan olan koskocaman bir haritaydı. onu da elimde gezdire gezidire canına okumuştum. çıkarıp çıkarıp anlatırdım mahalledeki arkadaşlarıma 'bak bu çoban yıldızı, bak bu yıldızlar akrep şeklinde, bak bunlar da keçi şeklinde görüyor musun şunlar boynuzları...' diye ta ki çocuklara fenalık gelip başka şeylerle ilgilenmeye başlayana kadar.
ne olacaksın diye sorduklarında da 'astrolog' derdim hatta genelde astronot anlarlardı yada astrologların ne iş yaptıklarından habersiz salak salak 'astranot kıyafeti giyip uzaya mı gitmek istiosun keh keh keh' derlerdi nasıl sinirlenirdim 'hııı hihihi' yapardım ama içimden söverdim.

neyse sevgili dostlarım geldiğinizde yanıma uğramayı unutmayın...

20090615

avuçlarımdan kayıp giden yıldız...

0

össde sıçtım! mimar sinana alternatif olarak kendime sunduğum yıldız teknik üniversitesi de hayal oldu böylelikle. üç aşağı beş yukarı 230 gibi birşey geliyor.
sınavdan çıkan oohhh be bitti ver elini belek, kemer, kuşadası utanmadan saatlerce anlatıyorlar, kabız oluyorum bende! kardeşim az biraz düşünceli olsan, bu kız bikaç gün sonra istanbula dönüp kıçını yırtacak eylüle kadar onun için daha yeni başlıyor bunalım günler desen, 5 yıldızlı otellerdeki tatil planlarını dinledikce cinnetin eşiğine geldiğimin farkına varabilsen çok süper olacak.
o değil kurban konseri falan da yok istanbulda bu maraton süresince. gidiyorlar urlaya, antalyaya. onlar bile sallamıyor beni hem krallar gibi tatil yapacaklar sonra sahneye çıkıp bronz tenleriyle deli performans sergileyecekler! anaaaaaaaaaammmm! kıskançlık, sinir, stres hepsi bindi şimdi sırtıma!
psiyatra falan da gidemedim zaten bakalım sınav zamanına kadar kimi kesicem. hee kayıp prense de buradan selam olsun diş teli taktırıyorum geleceğin vardıysa da gelmezsin artık eheheh. gerçi lingual (nasıl kültürlüyüm nasıl teknik konuşuyorum bi bak okuyucu :D) içten takılacak yani ve sanırım sadece üst dişlerim. yani konuşurken, gülerken, bağırırken, şarkı söylerken diş tellerim görünmeyecek.
bu arada okuyucu memleketimdeyim ben o sebeple ihmal ediyorum yazmayı. yarın akşam dönüyorum fekat yanımda bi arkadaşımla geldiğimden onun kaldığı süre boyunca yine yazamayacağımı düşünüyorum. çünkü pek de eve gireceğimizi zannetmiyorum :)
evark grip gibi bişey olmuş. gerçi hergün bi tarafı ağrır muhakkak, o yüzden gittiğimde öyle burnu akar grip bulmayacağıma adım gibi eminim. sevgilisi de memleketine gitmiş. ohhh iyi olmuş! anlıyordur şimdi nasıl camış boku gibi oturup durduğumu evde bir başıma.

20090606

ahlaksızlık

3

bugün vişneyle eminönü camiinin yanındaki banklara oturduk külah dondurma yiyoruz, amcanın biri geldi yanımızdaki banklara oturdu. biz de bir yandan yiyip bir yandan sohbet ediyoruz ama öyle tok kahkahalar eşliğinde falan da değil gayet mırıl mırıl konuşuyoruz. bu yaşına hörmetle amca diye hitap ettiğim şahıs 'ahlakım bozuluyor yaa!' dedi kalktı gitti. biz dumur olduk kaldık tabi. yani ne belden aşağı muhabbetler ettik ne dikkat çekici tavırlar sergiledik tek ahlaksızlığımız dondurma yemek! ki dondurmanın külahtan ibaret olmayan kısmı da 2 3 cm yüksekliğinde falan yani ööyle kocaman bir dondurma da değil yalayıp duracağın.

ne zaman insanlarımız bu kadar sapıklaştı, ki bu sapıklığın kendinde olduğundan habersiz başkalarını yargılar oldu? bunun bilincine malesef çok çok önce vardım fakat böyle bariz bir olay yaşayınca tekrardan dillendirmek istedim.

saygılar...

20090604

evark (ev arkadaşı)

2


evet sevgili okuyucu muhtemelen şimdiye kadar bu blogdan okuduğun en eğlenceli yazılar olacak evark hakkında yazacaklarım. en ufak bir abartı, hayal gücü katkısı, işleme, süsleme v.s hiçbir şey yok yazacaklarımda gayet yalın, tamamen yaşanmışlıklara dayanan şeyler yazacağım.

evarkı görmeseydim bu kadarının da yaratılabileceğine inanmazdım. kesinlikle allahın yaratırkenki emeklerine yazık. insan ziyanlığı.

evet kişisel yorumlarımdan sonra sevgili evarkı tasvir etmeye başlıyorum;


-kendisi bir özel üniversitede yüksek lisans öğrencisi ve nefes alma konusunda benden 4 yıl daha fazlası var.


-4 yıllık bir sevgilisi var ben ona jelo lakabını takıyorum. evi jelonun burnunun dibinden tuttuk. hakbukisi ben beşiktaşta olsun istiyordum ama levent Deniz'e yakın olunca fazla somurtamadım. burayı tutarken 'jelolar da ev bakıyorlar taşınacaklar evleri nem alıyor' dedi. biz buraya taşınalı 4 ay oldu hala aynı evdeler!


-yatağını 2 kişilikle tek kişilik arası bir ebatta aldı sebep olarak da deli yattığını söyledi ben sebebini dahi sorgulamadan. ilk taşındığımızda yatağı gelmeden benim dublex yatağımı indirdik onda yattı ki gayet de hareketsizdi sabah buna gerekçe olarak da yorgun olmasını belirtti ki yine ben sebebini sormadan. geçen gün de jelonun horladığından bahsederken de ben yattığım gibi kalkarım, aynı pozisyonda uyanırım falan dedi sonra daha önce sıktığı palavra aklına gelip topralamaya çalıştı ama başarısız oldu tabiki


-haftanın 4 günü erkek arkadaşında kalıyor geri kalan 3 günün ikisinde erkek arkadaşı yada okuldan gökhan diye bir arkadaşı (!) bizde kalıyor. (bu gökhan bizde kaldığında gelip mum istiyor benden)


-eve taşındığımızın 2.haftası ben arkadaşımla taksimdeyken aradı kapıyı açamıyorum diye kapının üst kilidinin anahtarı yokmuş bunda, ben de orayı kilitleyince girememiş. aradı beni konuşmamızın bir kısmını yazıyorum;

A_ sen jeloya git ben de kalkarım yarım saate

evark_ gidemem

A_ niye?

evark_ söyleyemem şimdi (fısıltıyla)

A_ peki!

evark_ kapat mesaj atayım

A_ tamam

'altıma ettim gidemem jeloya!' diye bir mesaj geldi 5 kere falan okudum mesajı alkollü kafayla yanlış mı görüyorum acaba diye doğru okuduğuma emin olduğumda bastım kahkayı.


-eve geldi mutfaktayım bende 'bugün neskafe yapıyordum suyu koydum bardak çatladı yaa' dedim 'niye çatladı?' dedi 'e çünkü sıcak su koydum bardağa!' dedim 'hıı adiymiş o zaman' dedi ki bütün mutfak gereçleri, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, süpürge, ütü herşey bana ait evde. birtek odasındaki eşyaları kendisinin bide kilimler. ben çıkıyorum evden dese gayet de tek başıma yaşayabilirim hiçbir şeyim eksilmeden ama olay o bardağın niye çatladığını algılayamamış olması tabi :D


-damlayla sohbet ediyoruz odamda evark da var 'işte o arkadaşım da bilgide okuyor' dedim sevgili evark 'ne diye?' şeklinde bir soru yöneltti damlayla önce birbirimize sonra arap kökenli olduğunu düşündüğümüz evarka baktık sorgular gözlerle...


-muhasebede yüksek lisans yapan sevgili ev arkadaşım min. 2dkk boyunca 130u 2ye bölmeye çalıştı ve en sonunda benden yardım istedi



-kızartma yaparken bütün lise hayatım boyunca öğrendiğim fizik kurallarını alaşağı ederek tuzun yağda eridiğini idda etti


-eurovision finalinde temsilcimizi izlerken 'ayyy bende tam bu renk olsun istiyorum saçlarııığmm, ayyy çok güzeeğl dimiğğğ?' diye haykırarak benden onu onaylamamı bekledi...


-jelonun bi arkadaşı zümreye gitmiş ordan misfak getirmiş şeklinde bir cümle kurup benim oradaki zümrenin umre olduğunu anlayamadığımda hani hacılar falan gidiyor ya şeklinde açıklama yaparak anlamamı sağladığı için ona minnettarım

-

evark_ az önce müzik mi çalıyordu?

A_ hayır çamaşır makinesi çalışıyordu

evark_ hıı doğru


-eve taşınalı 4 ay olmuş olmasına rağmen 2 gün içinde 5 kere evin adresini sordu ki evin adresi şu kadarlık bişey;

bıdı bıdı sokak, ../.


-odamda alacakaranlığın serisinden herhangi bir kitabı okuyorum o da yanımda dizi izliyor bir yandan da ısrarla sorular soruyor. konu dövmelerden açıldı;

A_ bizde vişneyle dövme yaptırmayı düşünüyoruz ama götüm yemiyor

evark_ götüne mi yaptıracaksın?

yüzüne baktım espri yapmaya çalıştığını düşünerek hiç hoş bir espri olmadığına karar veriyordum ki gayet ciddi baktığını farkettim

A_ hayır koluma!

evark_ hımm...


bugünlük bu kadarını yazıyorum bünyeme ağır geliyor fazlası ki şiştim aklıma da gelmiyor. inanın bunların hiçbirini sıkmıyorum. inanın diyorum ama ben de inanmazdım bunlar bana anlatılsaydı neyse inanmadığınız taktirde böyle bir insanın gerçekten var olduğuna dair size teminat verecek şahitlerim var :D