20091229

pek bir ilginç hadiseler

3

dizi teklifi aldım bugün.
okul çıkışı yemek yerken aradılar. atv'de yayınlanacak bir gençlik dizisiymiş. başroldeki çocuğun kankası olacakmışım.
devamlı bir proje olduğundan okulumu aksatır korkusuyla reddettim.
çok içime sinmedi gibi de kararım ama bilmiyorum.
hafta sonu projeleri için arayacağız yine dediler. bakalım.

istiyorum ama gerçekten böyle bir projede yer almayı. ölmeden önce yapmam gereken şeylerin arasında kesinlikle.

okuldan arkadaşlarımla avatar'a gittik bugün. 3 boyutlu. çok başarılı buldum. ciddi anlamda çok beğendim. şiddetle tavsiye ederim.

cinebonus'un gözlüklerini de yürüttük bu arada. tuvalete giderken sepetin içinde bir tane daha buldum onu da aldım lakin gözüm doysun diyerekten çıkarken onu bıraktım.

ben iyi bir insanım.

iki gündür bir kahve falı muhabbetidir gidiyor. saatlerimizi harcıyoruz resmen 'hahaha, hihihi'. pek bir ferah, pek bir temiz çıkıyor gerçi. hiç kötü bir şey yok. sebeplenip mutlu oluyorum ben de.

güzel şeyler oluyor gibi yavaştan yavaştan hayatımda. kendimi iyi hissettiriyor.
fallarda da söylemişlerdi zaten bana eheh.

20091228

2

bir kaç damla gözyaşı dökebildim aylar sonra.

şu anda tek istediğim şey sevgi dolu sımsıkı saracak kollar ve gözyaşlarımla ıslatmama izin verilmiş bir omuz.

SHIT!

noluyor yaa? aa!!

4

tüm terslikler niye beni buluyor bu aralar?

dün hazırlandım, montumu giydim bir güzel. evden çıkmak üzereyim, Charlie di tabak kırdı. sehbanın üzerinde unutmuşum, çat üzerine bir atladı tabak yerlerde bin parça. hadeee, kalk kırıkları topla, süpür.

mutfağa girdim pilav yapayım diyerekten. lambanın yanmasıyla sönmesi bir oldu. ampul patladı sanırım. kim değiştirecek şimdi onu.

perdeyi çekerken tezgahın üzerindeki kedi maması poşetini döktüm biraz önce. çok kızdım. toplamadım. duruyor öyle.

ve şu bulgur pilavını yaparken bir kere dibini tutturmayayım yahu. bir kerecik. lütfen, nolur.

tamam düzelecek, düzelecek de hadi ama yaa!

NOT: biraz evvel mutfaktan gelen 'fıtır pıtır fıtır!' seslerinden anladığım üzere paketin içinde kalmayı başaran mamalar da artık charlie tarafından yerlerde sanırım.

aferin kedicik. hep destek, tam destek böyle!
2

kim derdi 21'inde türk sanat müziği dinleyeceksin diye.
belki birileri derdi. bilmiyorum. ama ben inanmazdım sanırım.

gerçi bundan normal bir şey yok başka bir tafartan bakarsan.
ben türk sanat müziği dinleyerek büyümüş bir çocuğum. anneannemler TRT'nin TRT olduğu zamanlarda sürekli radyodan türk sanat müziği dinlerlerdi. hatta o zamanlarki favori şarkım 'dönülmez akşamın ufkundayız'dı. yemin ediyorum bak.

evde de durum farksızdı zaten. sürekli TRT4 açık, türk sanat müziği programları yayında. gerçi aynı programı 350 kere veriyorlar. sunucunun nerede ne söyleyeceğini ezberliyorsun bir yerden sonra. anneme yakınmışlığım çok olmuştur 'aynı programı seyredip durmaktan ne zevk alıyorsun' diye. cevap olarak da 'sen aynı şarkıyı birden fazla kez dinlemekten ne zevk alıyorsan aynı zevki alıyorum.' demişti. 'program için değil şarkılar için açık bu kanal.' diye de eklemişti.

canım annem. özledim.

NOT: aa orta okuldayken yıl sonu müsameresinde 'ceylanların pınarı' şarkısında solo performansımı sergilemiştim velilere. yok varmış içimde, varmış. ben bilememişim.

one more night...

0



try as he might he's unable to speak
he grabs her by the hair, he strokes her on the cheek
the bed is unmade like everything is
dark little heaven at the top of the stairs
take me like that, ruin it all
then build it again by the light in the hall
he drops to his knees says please my love, please
i'll kill who you hate, take off that dress, you won't freeze

one more night, that was a good one
one more night, i dreamed it was a good one
one more, one more night, that was a good one
one more night, the end should be a good one
a good one

he starts with her back cause that's what he sees
when she's breaking his heart she still fucks like a tease
release to the sky, look him straight in the eye
and tell him that now, that you wish he would die
you'll never touch him again so get what you can
leaving him empty just because he's a man
so good when it ends, they'll never be friends
one more night, that's all they can spend

one more night, that was a good one
one more night, i dreamed it was a good one
one more, one more night, that was a good one
one more night, the end should be a good one
a good one...

dinleyebilin diye;
http://listen.grooveshark.com/#/song/One+More+Night/9275165

NOT: hızımı alamadım yine.

20091227

R.I.P.

2


blog yazarları huzur içinde uyuyun.

NOT: her yazıya da bir resmim var. eferin bana.
0


düşündüm de istanbul'da en çok onu seviyorum sanırım.

evet bir hayvanı buradaki tüm insanlardan daha çok seviyorum. ne garip.

insan olmak zor zanaat.

hazırlanıp çıkmalıyım şimdi arkadaşımın annesi mantı yapacak bize :)

20091226

full house

1


o kadar çok severdim ki çocukken bu diziyi. ömürlük resmen.
şimdi izlediğimde bir şeyler hissediyorum çok yoğun ama ne hissettiğimi bir türlü bilmiyorum.
mutlu gibi oluyorum, ağlamaklı gibi oluyorum, heyecanlı gibi oluyorum, kederleniyorum gibi de...
bilemiyorum ama işte.

şu duygu karmaşası en büyük acılardan beter!
ne hissettiğini bilememek çıldırtıyor bir yerden sonra.

jesse dayı ve michelle'in çok sevimli görüntülerinin olduğu bir video. izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.
bakalım siz ne hissedeceksiniz.

http://www.izlesene.com/video/facebook-2f0449aa/1123305/&ref=facebook_title

beyaz

0


beyazlaştım yine.
daha doğrusu yeniden farkına vardım beyazlığımın.

güneş doğacaktır ya elbet.
hep doğdu.
yine doğacak.

o zaman yine parlayacak kanatlarım ışıl ışıl.
güneş ışığı yansıyacak, beyazlığımda gök kuşağının o görkemli renkleri doğacak.

umudum var.
hep vardı.
hep de var olacak.

20091224

izleyici

2

şu kimliğini bir gizleyip bir açan izleyicim.
kimliğini henüz deşifre edemedim. niye yapıyorsun ki böyle şeyler sen? yapma arkadaşım şunu.
bir gün 58 bir gün 59 ertesi gün yine 58 ertesi günün ertesi günü yine 59.
ama bir yakalarsam seniii...

20091222

içim

4


içim bir garip.
içim çok garip. garip içim.
içim bunalıyor.
bunalıyor böyle...
içim bulanıyor hem. bulanıyor, karışıyor...
içimde bir şeyler var. garip, korkunç, kötü bir şeyler.
sevmedim ben.
oraya buraya çarpacak gibiyim kendimi. kendime gelemeyecek gibiyim.
öyle absürd şeylere ağlıyorum ki.

kedime bağlanıyorum. içim acıdıkça böyle,canıma canıma iğneler saplandıkça daha çok daha çok seviyorum. o aciz muhtaç hallerini gördükçe, şaklabanlıklarına güldükçe çok,daha çok...

daha önce deniz vardı ona bağlanırdım. belki de hayatımdaki rolünün değişmiş olması da yıpratıyor bu kadar beni. içimde öyle büyük bir boşluk var ki, tarifsiz. beni yutacak gibi.

doldurmaya çalışıyorum sanki bilinçsizce. ama korkuyorum kendimden. bir başka soyut istemiyorum! lütfen!

20091220

sen

0


bazen yalnızlık daha ağır geliyor ve çok daha fazla arıyorum yokluğunu.

sebepsiz yere ağlamalarım başladı yine.

ve bu şekilde zaman ilerledikçe yaşadığım her şeyden seni sorumlu tutuyorum.

çok erken sevdim seni. bari 'sen' gerçekten olsaydın da öyle sevseydim.

olmayan birini beklemek her şeyden daha zor. tanımadığın birini sevmek hepsinden...

bana hoş gelmese de 'ben'sizken 'sen'in mutlu olduğunu düşünmek istiyorum. başkalarında 'ben'i arayan ama umudunu kaybetmeyen yılmayan bir 'sen' olmalı oralarda.

yorulursan ne sen kalır ne de ben.

zaten yoruluyorsan sen hiç sen olmamışsındır ki.

bir gün bir yerde 'sen' ve 'ben' olacağız...

'sen'i seviyorum...

20091219

KURBAN 'Sahip' albüm tasarımı

2

öyle bir şey ki o albümün kapağı...
ben yapsam ancak o kadar olur yani.
söylemeyeyim diyorum, diyorum geçen cumadan beri ama 1 hafta dayanabildim en fazla.
böyle ilk defa bakarken nasıl bir heyecan ve mutluluk içerisine girdim anlatamam.
çok şahane. çok çok şahane.
detayına giremiyorum henüz, albüm çıkınca alın kendiniz takdir edin artık.
ben aldığım albümlerden birinin içini çıkarıp çerçeveticem ama. hatta cd'yi de yanındaki çiviye asıcam çünkü cd'nin üzerinde de şahane bir espri var.
burak'ın ve kız arkadaşlarının emeklerine sağlık. deymiş. epey çok olmuş.

çıksa da alsak yahu!

bir de söylemedim sanırım; sonunda 'la boheme' çalan müzik kutularından temin ettim 2 adet. mutluyum.
yarın öğleden sonra beşiktaş pazarına gitmeyi planlıyorum merve ve güneş'le. çok uygun fiyata şahane ev aksesuarları almış melis. evimi bir parça daha sıcak ev moduna sokmamın zamanı geldi diye düşünüyorum.

NOT: ben bu yazıyı dün yazdım fek-at internetimin 3 dakikalık periotlarla kesilmesi sebebi ile yayınlayamadım a gençlik!

20091216

nichole kidman

1


nasıl bir canlıdır bu kadın anlamış değilim ben. bu kadar mı güzel olunur yahu, bu kadar mı yani, pess.
biz nasibimizi alamadık ama hamileyken çok baksam benzer mi acaba çocuğum? hani öyle saçma bir söylence vardır ya halkın dilinde. nolur nolmaz ben bakarım yine de. gerçi bir parça eziyet gibi oluyor bu kadına bakması. bakıyorum, bakıyorum sonra aynada kendimle burun buruna gelince 'ööyyk bu ne be!' oluyorum böyle. o da kötü.
ne kadarı estetik bilemem ama benim yer yüzünde gördüğüm en güzel kadın. gerek fiziği gerekse yüz güzelliği bakımından her şeyiyle benim için en kusursuzun tabiri diyebilirim.

ayrıca o şekilde keskin bakışlar beni hep çok etkilemiştir. kadın olsun erkek olsun hiç farketmez. geri kalan her yeri çirkinse dahi öyle yukarıya doğru keskin kaşlara ve keskin bakışlara sahip biri beğenimi kazanır hep.
çok baktım fotoğraflarına mest oldum yazmadan rahat edemezdim şimdi. günün anlam ve önemiyle hiç bir alakası yok. hatta bu günün özel bir anlam ve önemi de yok, yeni bir gün olmasından başka tabi.
'yeni gün'leri, 'yeni yıl'ları sevmişimdir hep. bugüne kadar gerçekleşmemiş beklentilerin her birinin olabilme ihtimaliyle gelirler çünkü. umuttur.
'yeni ay'lara karşı o kadar duygusal yaklaşmıyorum. sebebini sorma ben de bilmiyorum.

neyse nichole kidman işte...

20091215

proje başarısı

3


6o aldım projeden. projem şu idi;
tuvalet kağıdı rulosunu ton balığı konservesinin içine sığacak yükseklikte kestim, etrafına çam ağacı süslediğimiz ışıkları sardım sonra konserve kutusunun içine koydum üzerine de beyaz naylon poşetten halkalar kesip paket lastiği yardımıyla kapattım. yan yana beş tane yaptım bu şekilde. yemin ediyorum çok güzel oldu yaa valla billa bak. hatta bak yani, fotoğrafı da bu yukarıdaki. tabi orada daha 1 tanesi var ama işte yan yana 5 tane düşün ondan işte yaa sen de allahalla!
fotoğrafta gerçeğinden çok bin kat daha etkisiz. çok can alıcı albenisi bol birşey oldu. notum da 60! o 6'yı kıvırıp 0'ın ortasından geçirmek suretiyle hocama takdim ediyorum. projeyi yaparken kestiğim parmağı komple kesip bir kutu içinde teslim edeceğim en kısa zamanda.
20 alan bile var yaa. boşuna yapmış yani yapmasa da çok bir kaybı olmazmış kanımca.
çamaşır suyu şişesini ortadan kesip kürek yapan arkadaşı 90 aldığı için ayrıca bir tebrik ediyorum.
ilgilenip yorum yazan parmaklarınız dert görmesin inşalla...

gidip teknik resim ödevini yetiştirmeliyim şimdi.
uykum var çok.
ödevi yapmak için önce masanın üzerindeki dünden kalan üçbinsekizyüzellialtı tane bulaşığı toplayıp, ağzını kırdığım burger king'in karton bardaklar içine koyduğu kolanın tabınından akan sızıntısını masanın üzerinden ve yerden temizlemem lazım.

bir insanın hevesi ancak bu kadar kırılır. pess!!

20091214

keşke bir şarkı olsam

2


hep bana şarkı yazılsın istedim. kimse yazmadı.
eski erkek arkadaşım öyle anlık gelen bir doğaçlama yapmıştı gitarla fi tarihinde. 'sağ yanımdaki meleksin...' falan gibi sözleri vardı tam hatırlamıyorum şimdi.
bir de hayatımın filmini yapmak istiyordu. 'amelie' gibi böyle. ondan çok çok daha iyi olacağını idda ediyordu.
ama ben şarkı olmak istiyorum en çok.
herkesin dinlediği, söylediği ama kimsenin bana yazıldığını bilmediği mesela. bilinmese söylenmese de olur.
sadece ona ve bana özel mesela.
hepsi olur.
teklifleri değerlendirebilirim diye düşünüyorum.

NOT: karşınızda siyah beyaz kedim: vik vik teyze hürrem charlie di.

20091213

proje ödevime yardım bekliyorum sevgili bloggerlar!

8


ya size bişey sormak istiyorum ben. şimdi lafta 54 kişi izliyor ya hani beni (lafta diyorum çünkü toplasan yorum yapan 3, 5 kişi var, onlar da çok sağolsun sevgilerimi sunuyorum hepsine fırsat bulmuşken) benim şu tasarıma giriş dersim için ilginç fikirler bulabilir miyiz acaba dedim. dedim yani. şimdi, şuanda aklıma geldi benim bu.
bakın ambalajlardan yeni bir tasarım yapmam gerekiyor benim ve sağolsun(lafta) hocacım ne sunsam beğenmiyor.
konuyu şöyle biraz açayım aydınlatayım sizi. ambalaj derken aklınıza gelen içindekini tüketip dışındakini çöpe attığımız her şey olabilir. misal içecek şişeleri, yoğurt kapları, yumurta kutuları v.s. hatta bir parça daha genişletti hocamız sağolsun(yine lafta sağolsun) gazeteler, çizilmiş kullanılmaz hale cdler falan da dahil olabilecekmiş. (sanki beğeniyor da onlar eklense ne olacak peh!)
benim geçen hafta sunduğum fikri söyleyeyim fikrimin üstüne hocanın attığı bokla beraber. şöyle düşündüm; dedim en çok ne tüketiyorum ben, çöpte ne oluyor genelde makarna poşeti ve konserve ton balığı tenekesi. heh konserve tenekesi süper. ne yaparım... ne yaparım... saat yaparım ben bundan. iç kısmına saatin mekanizmasını yerleştiririm, tabanın tam ortasını delerim akreple, yelkovanı geçirdiğim bareti çıkarırım oradan, akreple yelkovanı yerleştiririm kral olur. o konserveyi açtığımız halkanın olduğu kısımdan ister duvara asarım, istersem onu masaya paralel şekilde indirip destek olarak kullanırım masa saati olur. nasıl fikir? (çalanı yamarım, gözünün yaşına bakmam! yapın, evde kullanın fekat 'çok yaratıcıyım bir anda aklıma geldi işte.' diye hava atmayın ona buna. bi blogdan okudum yazık kızcağızın proje fikriymiş hoşuma gitti yaptım deyin e mi?)
beğenmedi hanım! gerekçe olarak söylediğine bakın siz 'oradaki o tenekenin malzeme niteliğinden yararlanmıyormuşum ben. teneke olmasının bir özelliği yokmuş yani yalnızca şeklinden faydalanıyormuşum. tamam doğru söylediği yanlış değil amaaaaaaaaaa lan biz atık ambalajları değerlendirmek adına yapmıyor muyuz bu projeyi zaten? hıı? o konserve tenekesi çöp olmaktan kurtulup yeni bir nitelik kazanarak değerlendi mi? değerlendi. eeeeee??
şimdi şöyle bir beyin fırtınası yapsak süper olmaz mı? yorumlar patlasa böyle, ilgileniyormuş gibi görünseniz en azından mutluluktan benim gözlerim dolmaz mı?

NOT: hiç yorum gelmezmiş... kendimi keserim hülen!
NOT2: resimdeki tasarım da beni benden aldı bu arada.

la boheme

0


aa bak deniz falan derken esas ne anlatmayı unuttum ben yahu.
3 haftadır falan 'la boheme'in operasına gitmek için can atıyorum. süreyya operası da burnumun dibi bu arada. duvarları ses geçirmez olmasa belki evden bile dinlerim o derece.
ya dur! buradan girmeyeyim ben.
şimdi 1buçuk, 2 ay önce bir kırtasiyede minicik el yapımı müzik kutuları gördüm. böyle dışında da üzerinde ünlü tabloların resimleri olan kutulardan yapmışlar o çevirdiğin kolu dışarıda bırakmışlar. o kutuyu çukarında müzik kutusu aksamı çıkıyor ortaya öyle görselliği olmayan bir şey yani. çıkarmıyorsun işte. her neyse. böyle o miniminnacık sapından tutup çeviriyorum nasıl güzel melodiler çıkıyor. mozart, beethoven'ın besteleri falan hepsi böyle. ben 'la boheme'e tav oldum. böyle öldüm, öldüm dirildim orada. kasada adamın karşısında bi 15 dakika falan manyak gibi elimde kutu çaldım durdum. bir tane denize bir tane de kendime alayım dedim. sonra nedense almadan çıktım. bir sonraki gittiğimde la boheme'lerin hepsi bitmişti. dudaklarımı büzüp çenemi titrettim adama. 'yine gelir' dedi. hatta gözlerimdeki parıltıyı görmüş olmalı ki indirim de yapacağını söyledi. (o minimini müzik kutusu aksamı 20tl çünkü)gittim durdum ama gelmedi. belki gelir...
işte böyle bir sabah evden çıkıp okula doğru yürürken afişini gördüm süreyya operasında. birazcık geçmiş olduğumdan dönüp önüne gidip tekrar baktım afişe. sonra gülümseyerek ve bir parça sekerek yoluma devam ettim.
okula gidip insanların kafasının etini yedim 'nolur gidelim, nolur gidelim' diye. ikna ettiğim toplulukla kadıköye geldiğimizde gidip operaların günlerinin ve saatlerinin bulunduğu bir broşür aldık. 11 aralık cuma 20.00, 12 aralık cumartesi 16.00'da varmış bizimkilerden tee atatürk havaalanının oralarda oturanlar olunca cumarteside karar kıldık.
dün sabah 8e kadar falan gözümüzü kırpmayıp ağzımızı kapatmadığımız için denizle 12 buçuk gibi falan uyandım. 1 saat geçti denizi uyandırmaya çalıştım, uyanmıyor. bilgisayarı açtım internette gezindim biraz, kedimle oynadım, arkadaşlarımla haberleştim yine uyandırmayı denedim yine uyanmıyor ben de kalktım cicilerimi giydim. böyle yüksek bel pantolonlar, topuklu ayakkabılar falan (ilk defa operaya gidicem ya hani hesapta) parantez 2: (o topuklu ayakkabıları da 2. giyişim oldu ha, ilk defa mezuniyette giymiştim). gittim denizin yanına operaya gittiğimiz söyledim ne zaman gelirsin dedi bilmiyorum 2 saate falan biter heralde dedim, türk filmi aktristleri seslendirmesiyle 'bekliyoruz efendim o zaman' dedi (uykuda bile geyik). suratımda tebessümle çıktım evden 'tık tık!'.
opera binasından içeri girdik bilet almak üzere. gişedeki ukala tipli, suratında meymenet olmayan kız 'bugün özel oyun, davetiyeyle alıyoruz bilet satmıyoruz.' dedi. o bu cümleyi kurarken ben; kızla irtibatımızı sağlayan camdaki delikten, topuklu ayakkabılarımla kızın suratının ortasına 'uçan depik' savurduğumu hayal ediyorum tabi.
bir sinir bir stres çıktık binadan. dedim beni bu kafayla anca waffle paklar. koştuk bir waffle yedik ki hayatımda ilk defa waffle'ımı bitiremedim. (normalde bir tane yedikten sonra ayılık yaparak ikinciyi yeme hayalleri kuran bir insan canlısıyım)
sonuç olarak; denizi evde bırakarak, topuklu ayakkabı giyip, waffle yemeğe gittim.
bitti

garip

2

offf o kadar çok konuşuyor o kadar çok hareket ediyor ki bu deniz. anaaaam! hiç bitmeyen tükenmeyen bir enerjisi var. hani bana da derler onu 'bi yorul artık, hareketsiz kal bir süre, sus otur...' gibisine ama ben bu kadar da değilim be yahu.
ben de o şekilde yoruyor muyum insanı acaba?
söylediklerine yaptıklarına gülmekten yoruldum resmen bir süre sonra. çok garip bir adam bu.

benim o koskoca 7 yıl boyunca aşık olduğum adam bu mu bilemiyorum ama işte artık. büyüsü mü kaçtı ne olduysa...

var olan deniz yılmaza aşık olup kafamdaki deniz yılmazdan kurtulmam gerekirken neden böylesine hissiyatlar içerisindeyim, kafam niye böylesine karışık bilmiyorum.
beraber izdivaç programı izlerken (nasıl bir eğlence anlayışımız varsa) 65 yaşındaki apartmanları olan bir dedeye daha 20sini doldurmamış bir kızcağız talip oldu. 45 yaş! 'çok sempatik buldum, beğendim' diyor başka bir şey demiyor hanım kızımız. biz de bunun geyiğini yapıp eğleniyoruz, öyle gülüyorum denizin söylediklerine falan neyse çat diye 'biz 15 yaş var aramızda diye kasıyoruz' dedi arada 'hönk! neiiyy?!' diye kaldım böyle. denizin bunu düşünmüş olacağını düşünmemiştim hiç. yani bunu derken hani o ve ben hadisesini.
garip oldu.
ben zaten garibim.
böyle iyice garip oldu.
her bir şey garip değil mi zaten.
hayat ne garip ulen...

20091210

rüzgar benimle t.ş.k geçmeyi bırak!

0

ışıklığın kapısını zorlayıp 'pat! pat!' diye ürkünç sesler çıkaran şey rüzgardır eminim. bu saatte hiç gerek yok paranoyalarla gerilmeye. lütfen.
telefonumun ilk arananını 155 yaptım.

kurmasam kafamdan, kurmasam sonra inanmasam... off!

ama taşındım taşınalı ilk defa oluyor ama. neyse kedim var. 1 buçuk aylık falan olsa da bir şey yapar heralde dimi?!

ağzına sıçim evin de 3 tane girişi var! biri normal kapı biri bahçeye açılan kapı biri de ışıklığın kapısı. sanki içgüveysiyim kaynım, görümcem, kocam, çorçocuk hep beraber yaşıyoruz. ne gerek varsa böyle beşbinüçyüzseksenaltı odalı kapılı eve!

yaa niye böyle sesler var yaa! şiddetli şiddetli. panik atak gelecek amaaaa! heeeeyy!! yeterr!!

korkmuyorumkorkmuyorumkorkmuyorum!

NOT: hayatım böyle film sektörünün her dalına el atmasa keşke. korku, gerilim geri kalsa mesela. te allam!
ı ıhh fotoğraf falan eklemeyeceğim yazıya manyak mısın yaa böyle uç buçuk uç buçuk halimle...

NOT2: kedim işe yarıyormuş. tangır tungur televizyonun üzerinde ne varsa yere düşürdü biraz önce. epey gürültü çıkardı. art niyetli bir bey varsa da kaçmıştır bu gürültüye. evet evet kaçmıştır.
e yine 'pat!' sesi geldi. rüzgar bu rüzgar artık. kesin rüzgar. gitti kötü adam. rüzgar...

nolur nolur nolur!

1


Bir adım atsan bana doğru
Görüversen sonra beni
Ne hali varsa yalnızlığın
O da bunu görse bari!

Bir kere olsun n’olur n’olur
Göz göze gelsek senle, sonra
Dursa biranda tüm yalanlar
Unutsak neymiş dünya hali!

Esas söylediğim
Bak ben zır deliyim!
Ya benimsin ya da ölüsün!
Budur tek söylediğim!

Nolur nolur nolur!
Bu suç belki af bulur!
Nolur nolur nolur
Kendini bana ver!
Gözden çıkardım yari
Yalnız ölmesem bari!
Nolur nolur nolur!
Kendini bana ver

allam çok güzel yahu!
yerimde duramıyorum bu şarkıyı dinlerken de söylerken de. çoşup taşıyorum böyle.
şu sıralar beni dinlemek zorunda olan insan kişilikleri bu blogdan haberdar değil lakin yine de çevreye verdiğim bitmeyeceğine kanaat getirdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim...

20091207

makinemin an ve an milleşmesi...

2

ahh o güzel cihaz...
çok aşık oldum yahu bildiğin gibi değil.
o bir canon 30D.
bakınız kara gözlümün cumartesi günü gittiğimiz ambalaj fuarındaki marifeti:

görüldüğü üzere fotoğraftaki bir robot. bir güzel gazoz şişesini açıp bardağa doldurup size ikram ediyor. hatta bu işlemi tamamladıktan sonra da yanında asılı duran çanı çalıyor. şahane bir şey. bir parça daha geliştirilirse geleceğin biyonik nuri alço'su olmaya aday neheh.

sonraaa, bakınız bu da o fuardaki sadist maymun. mıncıklayan herkesin bir taraflarını ısırdı muhakkak. tabi ki o sırada makinamdan başka bir şey düşünemez olduğumdan objektif arkasında kalmayı tercih ederek maymuncuğun zulmünden nasibimi almadım.

veee son olarak da benim yeni ve daimi ev arkadaşım. o bir vik vik teyze! vik vik teyzelik yapmanın yanı sıra başlıca görevi oramı buramı tırmıklayıp, ısırmak sureti ile beni yara bere içinde bırakmak. bu denli masum göründüğüne bakmayınız demek istiyorum yani. bu fotoğrafı çektiğim dakikalarda uykudan yeni uyanmıştı. şu anda bile klavyenin üzerinde pıtı pıtı gezinen parmaklarımı bir numaralı kurban seçip, atar damarımı parçalamak istercesine bileğimi ısırmakta. zannediyorum ki vampir isteğim tanrı tarafından yanlış anlaşıldı. evcil hayvandan ziyade şöyle beyaz tenli kaslı karizmatik bir sevgiliydi benim istemekteki esas amacım. neyse...

20091203

o ki muazzam bir fotoğraf makinesi...

2

daha önce hiç görmediğim bir fotoğraf makinesine aşık oldum birkaç hafta önce. çektiği fotoğrafları gördüm ve bu benim için yeterli.
bir saniye olsun aklımdan çıkaramıyorum. ona sahip olmalıyım!
yarın görmeye gideceğim onu ve şu 1 hafta içinde de onu satın almaya yetecek param tamı tamına toparlanmış olacak diye umudediyorum.
istiyorumistiyorumistiyorumsistiyorum. sistiyorum ne lan hayvan ehiehi! (bkz: panik-unutma)

kırmızı balon

2


küçük bir kız çocuğu varmış. her çocuk gibi oyuncakları çok severmiş. oyuncakçı dükkanlarının önünden geçerken saatlerce seyredermiş vitrinini. o çok cafcaflı, albenisi bol olan oyuncakları... kimisi pahalı, kimisi ucuzmuş. ucuz olanlardan birini almak istermiş hep ama bakarmış ki diğer pahalı, güzel oyuncaklar kadar eğlendirmeyecek onu vazgeçermiş almaktan. paramı biraz daha biriktireyim o en güzellerinden alayım dermiş kendi kendine.

çocuk yuvasına gitme yaşı gelmiş. annesi kaydını yaptırmadan önce gidip önce bir ziyaret etmek istemiş yuvayı. hep yuvaya gidebilecek kadar büyük olmak istediğinden son derece heyecanlıymış. koşar adım girmiş yuvaya. yuvadaki çocukların hepsinin elinde birer tane oyuncak varmış hatta kimisinde bir kaç tane. bir kaç tane oyuncağı olan çocukların oyuncakları o çok pahalı olanlardan değilmiş. ama pahalı oyuncakları olanlar da varmış. pahalı oyuncağı olan çocukların çoğu çok sert davranıyormuş oyuncağına. üzülmüş küçük kız. o oyuncağa kendisi sahip olsa asla o kadar haşin davranmayacağını düşünmüş. ama onun yokmuş işte.

yuvadan ayrılırken bir parça burukmuş küçük kız. oyuncağı olmadığı için. oyuncağı daha önce de hiç olmamış ama yuva ziyaretinden sonra her şey değişmiş. çocuk yuvasına giden herkesin bir oyuncağının olduğunu annesi söylemiş daha önce ona ama o oradan biriyleriyle arkadaş olabileceğini ve oyuncağının yokluğunu pek de o kadar hissetmeyeceğini düşünmüş hep. yuvadaki diğer çocukları gördüğünde değişmiş fikri. çocukların hepsinin de kendisi gibi hiç oyuncağı olmamış olsa bile onlarla vakit geçirmekten o kadar da zevk almayacağını farketmiş. kendisinden farklı görünmüş hepsi gözüne. farklıymışlar da. çok farklı.

dudaklarını sallamış son derece karamsar duygular içerisinde bunları düşünerek kaldırımda ilerlerken yolun karşı tarafında parıl parıl parlayan kırmızı bir şey ilişmiş gözüne. uzakta olduğu için ne olduğunu net göremiyormuş. adımlarını sıklaştırmış. yürüdüğü kaldırım boyunca o kırmızı cisimle aynı hizaya gelinceye kadar gözlerini ondan hiç ayırmamış. aynı hizaya gelince ise onun ağacın dalına takılmış kırmızı bir uçan balon olduğunu farketmiş. oyuncağı olmadığı için tasalanırken ne de güzel tesadüfmüş o öyle. içindeki burukluk ve karamsarlığın da etkisiyle bir anda çılgınca ona sahip olma isteği sarmış minik bedenini. hem de parasından bir kuruş dahi kaybetmeden sahip olabileceği bir oyuncakmış bu güzel kırmızı balon onun için. hem daha önce o renkte o parlaklıkta bir balon görmemiş olması balonu daha çekici kılıyormuş.

kafasındaki bu delice istekle yanakları al al olmuş kırmızı balona bakarken bir anda kocaman bir sorununun olduğunu farketmiş. (hayır altını ıslatmamış tabiki) kırmızı balon karşı kaldırımdaki ağaçlardan birinin dalına takılıymış ve daha önce hiç karşıdan karşıya geçmemiş küçük kız. üstelik de böylesine büyük bir yoldan. ama istiyormuş o balonu. karşıdan karşıya geçmenin yollarını arayarak etrafına bakınırken kırmızı balonun farkında olan bir kaç çocuk ilişmiş gözüne. az evvel gördüğü buldukları bir sokak kedisinin kuyruğuna teneke bağlayarak eğlenen çocuklarmış bunlar. balona biraz uzak mesafede olmalarına rağmen onlar balonla aynı kaldırımdaymış fakat boyları küçük kızdan daha kısa görünüyomuş. kız balona ulaşamayacaklarını umudediyormuş. ama kırmızı balonunu diğer çocuklarla paylaşma fikri dahi balona sahip olma isteğini başlı başına bir hırsa dönüştürmüş. artık küçük kız için o balondan güzel bir oyuncak olamazmış.

kaldırım boyunca bir sağa bir sola koşmuş geçebileceği bir trafik ışığı bulma ümidiyle. o sırada biraz ileride kendisi için son derece dik ve yüksek merdivenleri olan bir üst geçit olduğunu farketmiş. etrafta trafik ışığı da olmadığına göre hiç tereddüt etmeden üst geçide doğru koşmuş. ilk bir kaç basamağı kolay çıkmış fakat o yüksek basamaklara çıkmak için çok efor sarfetmesi gerektiğinden her basamakta biraz daha tükeniyormuş bacaklarının kuvveti. basamaklar bitip üst geçitin köprü kısmına geldiğinde takatsiz bacaklarına, delicesine çarpan kalbine aldırış etmeden olanca gücüyle aşağıya inen merdivenlere doğru koşmuş. bir solukta uçarcasına inmiş merdivenleri. artık kırmızı balonla aynı kaldırımdaymış ve tam da tahmin ettiği gibi diğer çocuklar balona ulaşamıyorlarmış.

küçük kız balona doğru koşarken yüzüne doğru çılgınca bir esinti çarpmış ve o esintiyle balon takıldığı daldan kurtulup küçük kıza doğru savrulmuş. küçük kız ipinden tutmaya çabalarken kırmızı balon göğsüne sarılmış. kız balonun bu hareketini şaşkınlıkla karşılasa da kollarıyla sarmış balonu, daha da göğsüne bastırmış. balona doğru koşarken etrafındaki rengarenk oyuncaklar dizili hiç bir vitrini görmemiş. hiç bir oyuncağın fiyatına dahi bakmamış küçük kız. balonunun ipi elinde yüzünde kocaman bir tebessümle ilerlerken bir yandan da ayağı takılsa bile balonunun onu düşmekten kurtaracağını düşünüyormuş. tabi ya o bir uçan balonmuş sonuçta. her ayağı tökezlediğinde ipini daha da sıkı tutuyor daha da bağlanıyormuş balonuna.

bir süre balonuyla yürüdükten sonra onun içinin hava dolu olduğunu farketmiş. hiç beklemediği bir anda patlayabileceğini ve aslında o balondan daha dayanıklı ve eğlenceli oyuncakların da olabileceğini düşünmüş. bir müddet beklerse biraz daha para biriktirip öyle bir oyuncak alabilme umudunun olduğunu düşünmüş. hem belki annesi ona öyle bir oyuncak hediye edermiş. umut da olsa hayal de olsa düşünmüş. kırmızı balona sahip olduktan sonra, böyle yakından bakınca o kadar da parlak ve kusursuz değil miymiş yoksa? imkansızlıklarının farkında olduğundan o mu çok büyütmüş acaba? şöyle sert bir rüzgarda parmaklarının arasından kaçıp gider miymiş ki çok sevdiği kırmızı balonu? belki de kendisi bırakırmış sonunda ipini neden olmasınmış?

kırmızı balonuna kavuşmuş fakat bu iyi mi olmuş kötü mü bilmiyormuş küçük kız. kafasında binlerce soru ve düşünceyle kalakalmış...

20091202

0

hızımı alamadım valla bunu da yazacağım. en iyi türk sanatçı mangaymış! gözlerim doldu sinirden hıçkıra hıçkıra ağlamama ramak kaldı gördüğümde. sanatçı lan. sanatçı ünvanı!
MTV avrupa müzik ödüllerinde 21 ülke arasında bizi temsil edecek. ediyor hatta. bugün ilk 5 açıklanacaktı. ne oldu bilmiyorum.
zevkimizi tebrik ediyorum!

vakti zamanında moğollar vardı. avrupada müzik adına ismimizi bangır bangır bağırtmasa da şöyle bir fısıldatmıştı aldığı ödülle. yetmişti de. ama ne oldu? tarih!

kaliteliydik o zaman. cahit berkaylar, barış mançolar, erkin koraylar, fikret kızıloklar...

aşifteleşiyoruz.

sahip

0


evet. kusuyorum...

yeter artık yahu illallah dedirttiniz. bana bile.

anacım tamam çok şahane, çok kaliteli müzik yapıyorsunuz. dinledikçe ağzının kenarından salyaların sızıyor hazmettikten sonra da mevlanalaştığını hissediyorsun. muazzam hissiyatlar bunlar. tek kelime lafım yok laf söyleyene lafım çok. amma ve lakin albüm bittikten sonra çıkartmak için niye dokuz ay bekliyorsunuz. bitmiş bitmiş olmuş o. bekledikçe insanları kasıyorsunuz, geriyorsunuz. bir çoklarının hevesi kaçıyor, daha bir çoğu da şahsi olarak kaçıyor.

bitmiş halini 2 ay önce dinledim ben ki ondan da öncesinin olduğuna eminim. e albüm kapağıyla ilgili konuşuyordun 1 ay önce deniz bey. o da bitmiş demekki. e o zaman? hitlerlik yapmanın alemi var mı? bu zulmü bu dikdatörlüğü sadece kereme özgüre ve burağa yapmıyorsun esas olan dinleyici kitlesine oluyor.

evet SAHİP olmak istiyorum artık! hemen bir an önce hem de!

'param yok çık çık çık, pulum yok çık çık çık' modunda geziyorsunuz hepiniz sonra kahrediyorsunuz beni. e sen böyle yaparsan çulsuz gezersiniz tabi. beni dilendirtiyorsun ortalıkta sonra 'ağbi noğlur KURBAN'ın albümünü al ağbi, hayvan gibi kaliteli müzik yapıyorlar yaptıklarıyla kalıyorlar ağbi, akıllarını yitirecek adamlar be ağbi, hakkını vermemiz lazım sürünmesinler artık daha fazla hadi be...' diye. salak salak insanların ağız kokusunu çekiyorum meramımı anlatıcam diye kasım kasım kasılıyor, gerim gerim geriliyorum.

arabesk yapacaksın bu ülkede araya rap atacaksın şarkıları da elektroyla, bassla, bateriyle çaldın mıydıydı tamamdır bu iş. piyasaya oynayacaksın. sen bilmiyorsun bu işi KURBAN. öyle ağır laflar etmeyeceksin her zekanın anlamaya yetmediği. ilkokul bebeleri banyoda söyleyebilecek şarkılarını. toplumsal mesaj vermeler falan senin neyine! 'git beniii yanlıızz bıraaak, ben acıların çocuğuyuum yanıyorum kavruluyoruuuumm' olacak mesela.

onu geçtim sanattan anlayan bir topluma mı hitap ediyorsun sen? az önce üstü kapalı tasvir ettiğim grubu da geçtim bu adamlar ismayilyeğkağ dinliyorlar be adamım.

neyse...

bu albüm de harcanırsaaa... eğer bu hayvan gibi albüm de harcanırsa tövbe billah tasarım masarım yapmam bu ülkeye ben. babamın dediği gibi çeker giderim mis gibi patentimi yurt dışından alırım. hem paraya para demem, hem adım olur, hem de tasarımımı tasarımdan anlayan kıymet bilen insanlar kullanır.

bana bu lafları da ettirdiniz ya helali hoş olsun size emdiğiniz süt sevgili yurttaşlarım!

KUSTUM BİTTİ!

20091201

saçmalardan seçmeler

0


-evde bazen korktuğumda kedim yanımda olsun istiyorum. ne saçma. halbusi öyle korkulacak bişey gelse, benim her bir ayrıtı 10ar cmlik küplere ayrılmış halimin dahi giremeyeceği bir yere girer, döt gibi bırakır beni.
korkunç bişey gelmesine bile gerek yok hatta, böyle kocaman tüylü pofuduk oyuncak ayı gelse bile kaçar (oha lan ben de kaçarım! düşünsene, kocaman oyuncak ayı geliyor odana...)

-kayıp nişanlı diye bir film izledim geçende. audrey tautou oynuyor. şey yapıyor böyle 'eğer buradan oraya koşup arabanın geçişine yetişebilirsem nişanlım askerden dönecek.' falan. ben de yapardım bunu küçükken farklı şekillerde. uyduruk bir örnek vereyim; '5e kadar sayıyorum, kantin kapısından hoşlandığım çocuk girerse o da benden hoşlanıyor demek olacak.' gibi gerçekleşme ihtimali çok düşük olan şeyler yapardım ben. gerçekleşmeyince de üzülürdüm çok. ondan sonra bıraktım zaten.

-hani bazı mandalinaların içinde, büyük dilimlerden birinin yanına yapışık miniminnacık bir parça mandalina dilimi olur ya. heh. küçükken onları yemezdim bebek diye. kaloriferin üzerine koyardım minik olduğundan sonra onlar orada kururdu.

-televizyonun yanındaki hoparlöre leblebileri sürtmek suretiyle leblebi tozu yapmaya çalışırdım. başarılı da olurdum. ama leblebi tozlarının hepsi (çok mantıklı olaraktan) hoparlörün içende kalırdı. yiyemezdim.

-bu yaşıma geldim hala ayağımı ağzıma sokabiliyorum. yapmıyorum tabi ama istersem yapabiliyorum onu anlatmaya çalıştım. neyse...

NOT: Resimdeki ben değilim. çok şükür.

bu kadar. ananı da al git şimdi!

20091130

sigarayı bıraktım dırırım...

2


evet. 5 gündür içmiyorum. hiç hemde. bakalım olabilecek mi, başarabilecek miyim.

okulda pöfür pöfür tüttürürken cümle alem tepkisiz kalıp iki parmağımın arasından uzak tutabilecek miyim o illeti bakalım.

1 yıldan biraz fazla olmuştu zaten başlayalı domuz gribinin soktuğu öksürük komalarını fırsat bilip kaçmayı deneyeyim dedim.

aferin bana.

NOT: resimdeki hadiseyi kat-i suretle gerçekleştirmeyiniz. milli servete parmak atmış olursunuz. yazık olur. içen birine falan verin.

20091129

H1N1

0

Bildiğin domuz gribi olmuşum. oldum lan. taşak geçerken gerçekten olmuşum meğersem.
ölüyorum sandım. hatta hastanede ağladım 'allam ölcem işte, niye bu kadar erken ölmek zorundayım ki...' diye. 3 gün boyunca vücudum 1 kere olsun olması gereken sıcaklığını bulmadı. hastaneye gittiğimizde doktor amca 41 derece ölçtü.

gerçekten ölüyordum. hiç böyle fena hastalanmamıştım. hala da geçmiş sayılmaz antibiyotik kullanıyorum, öksürüyorum, ciğerlerim acıyor. (kasıtlı olaraktan acıtasyon yapıyorum ilgiye ihtiyacım var)

-bütün sülale evlerinde ne kadar ilaç varsa bavuluma koydu. evinde ilacı çok olana virüs girmiyormuş.

-sülale dediğim şu; anne, baba, anneanne, dede, hala, (aslında annenin halasının kızı ama herkes hala dediğinden hala deniyor. babayla hiç bir kan bağı yok.) dayı, yenge, 1 adet kuzen (5 yaşında) ve babanın babası olan dede. benim sülalem bundan ibaret. çekirdek aile olmakla kalmayıp en çekirdek sülale ödülüne de adayız.

-dün gece eşek kadar insanlar o 5 yaşındaki kuzenin aklına uyup evin salonunda körebe oynadık. yukarıda saydığım sülalenin yarısı dahildi oyuna. ve itiraf ediyorum diğer oyuncular gibi ben de çok eğlendim.

-halamın baktığı falda koskocaman at ve prens çıktı. resmen çıktı gözümle gördüm. böyle şaha falan kalkmış at hatta. hatta ve hatta karşısında da ben duruyorum gemini elime almışım. (bu kısmını pek göremedim ama halam öyle diyorsa öyledir eheh.) bekliyorum...

-ben ölümle yaşam arasındaki ince çizgi üzerinde cambazlık yaparken Deniz'den bayram mesajı aldım.

-hani benim gittiğim gün memur grevi vardı ya. uçakların hepsi rötar yaptı. benim ateşim tavana vurdu hava alanında. arada bir annemi arayıp isyankar genç numarası yapmak suretiyle kendimi acındırdım. (aslında acınacak haldeydim gerçekten de.) uçaktan indim bavulumu aldım annem hava alanının açılıp kapanan kapısının önünde biton insanın içinde elinde kedili bardakla duruyor. çıkar çıkmaz elime tutuşturdu. ehehe. şaka gibi. şu gazozumsu ilaçlar var ya onlardan hazırlamış da. öyle...

-o değil de giderken firs class'da yolculuk yaptım. halbusi gayet ekonomiydi biletim. check-in yapan çocuk hem bussines hem de cam kenarı verdi 'daha iyisi elimden gelmez artık' dedi. 'kredi kartıyla ödedin dimi?' dedi yanındaki bayan görevli 'ohooo niye soruyorsun girip bakman gerekiyor' dedi 'ya baksana... ne olacak' dedi beni göstererekten. son derece güven verici bir sıfata sahip olduğumu da öğrenmiş oldum böylelikle.

-he duuur esas o değil dee yanıma pilot oturdu giderken. kokpitde değildim tabi de o en öndeki koltuklarda işte. böyle üniformasıyla falan... uçağı sürmeyen pilot ama aslında uçak süren pilot. pilotları çok severim. öyle...

evimdeyim yerimdeyim. saatin 5'inden beri de ayaktayım. uykuya ihtiyacım var şiddetle.

NOT: allahım yüreğime iniyordu!! panik atağımı zıplattılar durduk yere bu adamlar yaa!! noluyor dedim!!
www.kurban.com 'a bir girdim. yastayız falan yazınca bi algılayamadım önce...
allah iyiliğinizi versin...!

20091125

gider ayak domuz garibi...

1

parmaklarımı bile oynatmaya halim yooook. (o yoook'u parmağımı o'ya basılı tutarak yazdım o derece)
dün 4e kadar proje paftası hazırladık yaa! o kafayla 2 tane vizeye girdim. bir insanın beli bu kadar ağrıyamaz kesinlikle. 86 yaşındaki teyzeler gibi hissediyorum kendimi.
tüm bu uykusuzluğun ve ağrıların ve zihin yorgunluğunun ve halsizliğin yanı sıra çok kötü fena öksürüyorum. öyle şiddetli öyle şiddetli ki ciğerlerim ağzımdan çıkarken kample organlarımı da alıp gelecekmişcesine tabiri caizse.
domuz gribi olabilirim. cidden olabilirim. inanıyorum ben kendime.

bavul hazırladım. gidiyorum. 10da uçağım var teee atatürk hava alanından. ekspres otobüse atlıyorum kadıköyden 1 buçuk saat sürüyor yol ve uçağıma 1 buçuk saat kala hava alanında oluyorum. uçağı bekler iken kitap okumayı temenni ediyorum lakin uyuyabilitem çok yüksek orada ortalık yerde!

lan hava alanında domuz gribi şüphesiyle karantinaya almasınlar beni? yıh yıh.
neyse haberlerde 'bayram tatilini fırsat bilip ailesini ziyarete gitmek üzere olan genç A.A. atatürk hava alanında domuz gribi şüphesiyle karantina altına alındı...' falan diyorsa bilin ki o A.A. benim.

pazartesi sabahı dönüyorum. bilmiyorum fırsatım olabilir mi yazabilir miyim oralarda. eğer ki yazamazsam sağlıcakla kalın dostlar.

hepiciğinizin KURBAN bayramı mübarek ola... (en sevdiğim lan!) (KURBAN... kurban... Kurban... KuRbAn... kUrBaN... hihehhiheh!)

20091123

vize, vize, maket, maket, vize, vize, vize

4


bugün girdiğim 2 vizenin ardından. minibüse atlayıp kadıköye gittim. koşar adım kırtasiye doğru seyir edip 2 maket kartonu ve 5 adet scholler kağıda 17.50tl verdikten sonra yine koşar adım eve yollandım. bir yandan da beynimde yankılanan 'tatlııı!! tatlııı!!' feryatlarını bastırmaya çalıştım lakin başarılı olamayarak gördüğüm ilk pastaneye dalmak suretiyle 1 adet profiterol temin ettim.(misler gibi özldürdüm onu az evvel nehehe)
ve şimdi yapmam gereken başlıca şey evime çeki düzen vermek zira 1 saate kadar arkideşlerim gelecek. yarına yetiştirmem gereken 1 adet erikli 500ml pet su şişesi maketi ve 1 adet de kendi tasarımım olan pet şişesinin maketi var.
çok büyük eziyet!
gençliğim çürüyor.
mazoşist yanım ise aşırı haz alıyor orası ayrı.
bir kısmım isyankar genç triplerinde inim inim inlerken, geriye kalan daha büyük kısım bu işi seviyor.
yarın 1 adet ondan sonraki gün 2 adet olmak üzere toplamda 3 adet de vizem bulunmakta.
pek genç pek hayat dolu bir geç idim. nur içinde yatayım...

20091122

bammm!!!

0

hamsterım öldü!

favori baba DNA'sı

3


belki çok garip gelecek size ama şu alp kırşana baktıkça benim çocuk yapasım geliyor yahu. ehehe. valla bak. öyle ayıp şeyler düşünmeyin de adam çok güzel yaa! ağzı burnu, gözleri, dişleri her şeysi altın orana göre ayarlanmış sankim. bacakları bile güzel resmen adamın!
gülüşü falan...
hatta o mimikleri...
uzun uzun bakıyorum 'amaaan şurası da şöyleymiş' diyebilmek için ama bir türlü kusur bulamıyorum.
huyu suyu da pek güzel eşeğin. sempatik falan böyle. zeki de hem. sürekli bir hiperaktivite hali bir yaramazlık...
çocuğumuz kesinlikle çok başarılı bir ürün olur diye düşünmeden alamıyorum kendimi.

bacaklarıma platin taktırıp bi 10-15cm uzarsam görsel olarak da muhteşem bir çift olabiliriz hem. böyle çocuğumuzla falan...

ne diyorum yaa ben!
neyse...

20091121

çok konuşasım var!

5

çok konuşasım var okuyucu bildiğin gibi değil. belki de bugün itibariyle bunun 4. yazım olmasından anlamışsındır bilmiyorum.
öyle dedikodu, kız muhabbetleri yapasım yok. daha karmaşık şeyler konuşasım var. ama ağzına kadar dolu biriyle böyle. konuştukça kafamda beni yeni felsefelere sürükleyecek biriyle. öyle laflar edecek ki kendi içimde hiç alakasız şeylerle birleştirip daha önce bilmediğim yolları keşfedeceğim. bulduğum yeni yollar sayesinde düşünmekten daha da haz alır hale geleceğim.
böyle biriyle konuşmayalı öyle uzun zaman oldu ki...

şu sıralar beni en etkileyen insan temel sanat hocam. öyle dolu dolu, içi öyle yoğun bir adam ki...
derse hiç geçmesin sürekli konuşsun istiyorum. yemek de yemem, su da içmem, çişimi bile yapmam 5 saat 10 saat dinlerim onu.
okul çevremdeki muhabbetlerden hat safhada sıkıldım. sürekli geyik ve öyle mutlu eden geyiklerden de değil. çok nadir eğleniyorum bu konuşmalar dahilinde. vay be diyeceğim birileri çıkmıyor karşıma. sevdiğim insanların çoğunu onlarla vakit geçirmeyi sevdiğim için seviyorum. onlara yardımcı olabildiğim, onlarla gülebildiğim için. hiç biri de tek bir şey öğretmiyor diyemem. elbet de ki öğrendiklerim oluyordur. her şeyden önce insan karakterleri, düşünce yapıları hakkında fikirlerim oluyor. gerçi bu da insan kavramına çok daha eleştirel bakmama sebep oluyor. neyse...

kesinlikle çok bilgiliyim, çok kültürlüyüm ben çok dolu bir hatunum da kıymet bilen yok, kendime muhattap bulamıyorum imajı vermek için yazmıyorum bunları. aksine insanlar ve olaylar böyle süregeldikçe çok sığ olduğumu düşünüyorum. bilgi paylaşımına aç hissediyorum kendimi.

insanı depresyona iten başlıca faktör bu bence; bilgi paylaşımına girememek.

vik vik teyze

0

öyle bir kedim var ki akıllara ziyan. her an hareket halinde, beni kızdırmak için beraber geçirdiğimiz saatler boyunca patisinden geleni kuyruğunun yanına koymuyor veled.

daha çok küçük katı besinle bile beslenemiyor lakin daha önceden beslemişler ve kabız olmuş beslenme şekline paralel olarak da sütle doymaz hale gelmiş. karnı doymayınca da sürekli bana bir trip hali bi viyklemeler ayağıma ayağıma dolanmalar. ahh!

vücudumun her üyesinde tırnak izleri var. iyiki yaz değil yani! çizik içindeyim. boğuşuyorum diye öyle çok ısırıyor öyle fena tırmalıyor ki kanıyor resmen. bir de yüzüme karşı ayrı bir ilgisi var. öyle kucağıma oturup gözlerini gözlerime dikiyor ben bilgisayarla uğraşırken, sonra poposunu sallayıp yüzüme doğru hamle yapıyor. tamam hadi gözlerim de dudaklarım da hareket ediyor ilgisini çekiyor ama burnumla ne derdi var onu anlamadım. ben uyurken burnumla oynuyor, kulağımdaki küpeleri çekiştiriyor ağzıyla, o zımpara gibi diliyle yalıyor. (ki kulağımdan çok kötü fena huylanırım.)
diğer kediler gibi kendi yatağında uyumuyorsun tamam. gidip abidik gubidik yerlere giriyorsun şöyle başımın yanına da kıvrılmıyorsun ona da tamam ama bari oramı buramı kemirip tırnaklayıp beni uyandırma yahu! geçen sabah saçlarıma dolanmış. ben çıkarmaya çalıştıkca oyun sanıyor saçlarımı ısırıyor hey allahım dedim yaa.

deniz bey geldiğinde adını vik vik teyze koydu ki ben de artık benimsemiş durumdayım bu ismi. ilk zamanlarda asil hareketlerinden ötürü hürrem mi olsa ki diyordum ama eser kalmadı o hallerden terminatör kesildi. gerçi bu tavırlarının sebebi de deniz olmuş olabilir çünkü geldiğinde çok haşin sevdi. saatlerce oynadılar. o canının yanmadığını idda etti ama benim her yerim tırmık tırmık oluyor kanıyor.

bilgisayarımın üzerinde yürümekten de son derece haz alıyor vik vik teyze kızımız. saçma sapan yerlere giriyor, gerip garip pencereler açılıyor tilt oluyorum ben de. patileriyle mouse pede falan dokunuyor kucağımdayken. kenarlarını kemiriyor. ilgin. bir eğlence anlayışı var bunun. hiç bana çekmemiş aynı babacığı. eheh.

ve evet; şikayetçiyim memur bey!
NOT:en kısa zamanda fotoğrafını ekleyeceğim...

sezen aksu

3

Bak atının terkisine de atmış, gözleri şaşı gelini
Mor kaftanlara sarmış, haspam odun gibi belini
Ah verin elime de kırayım, cadının derisi kara elini
Seni gidi dilleri fitne fücur, kıyametin gelsin

Sen o alacası içinde fesatla, hangi günü gün edicen
Ah o kaditin üstüne, bir de atlas yorgan sericen

Amanın amanın, yansın ocağın barkın utansın
Ağan emmin herbir yerine, kırmızı kınalar yaksın
Varsın bize vursun felek, ne çeyiz düzdüm emek emek
Allah bildiği gibi yapsın ahh...

[Nakarat]
Böyle de nispet olmaz ki, seni gidi zalim yar
E Zorla da kısmet olmaz ki, seni gidi hain yar

Bana ne bana ne beni al, onu alma
Beni al, beni al, onu alma
Bana ne bana ne beni al, onu alma
Beni al, beni al, onu alma

Bende bu yetim kirazlar al al dururken
Tek başıma kara gecelerde zar zor uyurken
Yar eteğimde çakallar kurtlar ulurken
İçine sinerse senin de kıyametin gelsin

Sen o alacası içinde fesatla, hangi günü gün edicen
Ah o kaditin üstüne, bir de atlas yorgan sericen

Amanın amanın, yansın ocağın barkın utansın
Ağan emmin herbir yerine, kırmızı kınalar yaksın
Varsın bize vursun felek, ne çeyiz düzdüm emek emek
Allah bildiği gibi yapsın ahh...


yok abicim yok deli bu kadın yahu. vallahi deli billahi deli.
şarkı sözüne bakar mısın yaa. aklımı aldı yeminlen. az önce tesadüf eseri denk geldi oturdum dinledim. kafamın dinç olduğu zamana denk gelmiş ki içime işledi yaa. yazamadan edemedim.
hem o değil de allahın sıla'sına geleceğin sezen aksu'su demişler ya deli anacım bunlar. daha neler...

kimo parti

0


geleneksel olup olmadığını bu yıl kaçıncısının düzenlendiğini bilmediğim. marmara üniversitesi güzel sanatlar fakültesi 1. sınınf öğrencilerine hoşgeldin demek adına düzenlenmiş bir partidir.
bu organizasyon dün saat 6 sularında açık hava kantinimizde düzenlenmiştir. bütün masalar toplanıp djimizin çaldığı kop kop şarkılar(exp: smells like teen ve muster of puppets'a yaptığı ilginç remiksler) ve brandaya yansıtılan disko ışıkları eşliğinde kopulmuş olup içeri açılan yerli içki standlarının dışında açılan mariaçi standında da bedava mariaçı dağıtımı yapılmıştır.
2 ekstra ve 1 normal efesin üzerine bedava mariaçimi içtikten sonra bunlarla yetinmeyip kadıköyde pilav sefası sürdükten sonra hala yetinmeyip kargaya gidip 1 33lük de orada içmiş bulunmaktayım.
alkol aldıktan sonra kusma eğilimi gösteren sevgili bünyem dün bir jest yapıp o beli sımsıkı yüksek bel eteğime rağmen miğde bulantısı bile yaşatmadı bana. şükranlarımı sunuyorum. gerçi gece bir ara çok şiddetli bulantıyla uyandım böyle hafiften terlemişim falan ama gidip de kusmadım. bana da aferin.
okulumuz saplarının çok büyük bir kısmının manita yaptığı o 4 saat içerisinde yine muhteşem bir performans sergileyerek partiden sap ayrılan sayılı insan arasına katılmış bulunmaktayım. gerçi kafamdaki binlerce soru işaretinden ötürü sevgili isteme konusunda kararlı olamamamın yanı sıra, kalabalığın içine çok fazla karışmayıp sınıfım erkeklerinin sahiplenme güdüleri tarafınca yalnız tek bir adım atamamış olmamın da etkisi vardır diye düşünüyorum. zaten o şekilde alkollü bir ortamda bir ilişkiye başlamak ilişkinin sağlığı açısından ne kadar doğru olur o da tartışılır.

okuldan ayrılırken içerideki banklarda sızmış olan gence de beni o denli güldürdüğünden ötürü minnetlerimi sunuyorum.

yanlız sabah saatlerinde denizle ilgili en erotik rüyamı gördüm bu kadar yıl sonra o ilginç oldu. eheh.

NOT: parti için hazırlanmış olan star wars esintili çok beğendiğim afişi bulamadığım için bankta sızmış olan gence ithafen böyle bir şey ekleyeyim bari dedim. bilginize arz ederim efendim.

20091115

liseli vardı ya ah o liseli...

5


allam sinir oluyorum yaa!
çok siniri oluyorum yaa!
ne bu mini mini el kadar KADINCIKlardaki koca kadın görüntüsü yaa. oha ama yaa! niye at gibisiniz kızım siz? niye benden 10 yaş büyük görünüyorsunuz siz yaa? hıı?
küçüksünüz kızım siz. küçük olsanıza bea! allahalla yaa!

yanımdan bir geçiyor liseli kızlar sopa gibi sopa gibiler hepsi de. allık olsun ruj olsun far olsun fondoten olsun her nevi çirkinlik kamufle boyası var suratlarında. ah bizim zamanımızda öyle miydi.... yok anacım yeni nesil bihoş vallahi.

anime gibisin ne demek hem allasen kuzum? etrafındaki insanlar sürekli anime gibisin derlerse sana ne hissedersin? 'bir animasyon izledimdi geçende orda bi kız vardı ayyynı sen vallahi' cümlesi sana kurulsa nasıl bir tepki verirsin? anime gibi olmak... iltifat mı hakaret mi lan bu?! hayret bişey yaa! seni bilmem ama ben kızmaya başlıyorum ciddi ciddi bu işittiklerime.

ağzımı yüzümü boyamasam, sırtma şöyle boynuma değecek bi sırt çantası takıp forma giydirip sokağa salsalar ortaokul öğrencisi muamelesi görecem haa!

yok ben böyle de mutluyum kendimi seviyorum lakin şu 91 ve altı genç kızlarımız bulundukları yaşta görünüp de o şekilde davransalar hiçbir problem kalmayacak ortada. ayıptır ayıp! vakti zamanında çocuk yapaydım şimdiye size koca olurdu o koca!
yoğartık! ehehe o kadar da değil de. olmuyor ama! neyse...

hem ben gidip holding sahiplerine işve cilve yapıyor muyum? aaaa!
tamam deniz yaş olarak bir parça büyükçe lakin şöüyle yan yana konulduğumuzda gayet de 'perfect couple' oluyoruz yani ne bir eksik ne bir fazla. ( ingilizce de biliyorum mesajı vermek istedim orada evet)

bir gün üşenmeyip o liseli genç kızlarımıza 'ped nasıl kullanılır?' tanıtımı yapacağım! yaşlarını bilsinler de edepleriyle usturuplarıyla otursunlar diye. hıh!

20091114

şiirimsi, şarkı sözümsü, ifademsi...

0

çoook eskiden yazmıştım. bugün elüf telefonumu karıştırırken bulmuş. okuyunca mutlu oldum. muhtemelen defterin kağıdın kalemin olmadığı bir yerde anlık patlamalarımdan birini yaşadım ve telefonumu çıkarıp yazdım. pek hatırlamıyorum. 1 2 yıl öncesine ait olabilir.

yine ben kaybettim
su birikintisinde boğuldu sevgim.

ben kaybettim,
yıldızları gökyüzünden sildim
tek kelimede hayatı ekeştirdim,
ruhumdaki yaraları tuzla iyileştirdim.

bu karanlık oyunu yine ben kaybettim.

sessizliğime kulak ver...

denizler köpürüyor kalbimin derinliklerinde
götürüyor beni karanlık şehirlere...

NOT: Deniz'i de sokuşturmayı unutmamışım yalnız yine. ufacık mecazi bir şekilde işlemişim. aferin bana eheh.

20091102

sadece bir 'hayal'

0


kaç kişinin yıllar boyunca soyut olduğunu düşündüğü, en yalın en kalbi duygularıyla süslediği, tek bir saniye olsun aklından silemediği bir düşü vardır?

geçmişe dair en keskin hatırladığı böylesine süregelen, fakat sürekli İMKANSIZ OLMA hissiyatının arkasına gizlenmiş o şahsi mükemmeliyetlerinin düşü...

hep hayal olarak kalacağı için sürekli onu yok etme duygusuna sahip olup, kimi zaman bunun için çabalayıp, en derinlerinde çok kocaman yaralar açıldığında delicesine bir umutla o hayale daha da bağlanırsın ya... tüm bunları yaşamış biri yeniden hepsini hatırlayıp duygularının en yoğun haliyle anlatsın şimdi bana. herşeyi.

hiç onun olmamış bir hayal olmalı bu. hep içinde beslediği, büyütüp yücelttiği fakat hiçbir zaman sahip olamadığı, inatla hiç ama hiç hayal etmekten de vazgeçmediği türden...

aşkla meşkle sınırlandırmayın bu hayali. oxford'da eğitim görmek, ne bileyim niyorkta garajında son model ferrarisi duran bir villada trilyoner olarak yaşamak gibi, bu tarz olma olasılığı bir hayli güç hayallerden bahsediyorum. pek tabi sizinkini bilemeyeceğim.

işte kimi zaman yakını olarak gördüğü insanlarla paylaştığı, fakat onlar için de bir hayalden öteye geçmediği için ciddiye alınıyormuş gibi gösterilip o beyinlerde 'çocukca' damgasının vurulduğu insanın o güzelim hayali.

hani insanların çok komik platonik aşkları vardır. karşı tarafın hiç s.kinde değildir, paşalar gibi keyfine bakıyordur ama sen hayvan gibi seversin, her an her saniye bahseder durursun, ağlarsın, zırlarsın...
bu insanlar takdir görür teselli edilir 'aman ne saçma şey canım' denmez. o 'aşk acısı çekiyor' olur. peki ya seni hiç tanımayan birine öyle delicesine bağlanmış olmak neden daha aşağılıktır o saçma platonik aşktan? ne reddedilme vardır içinde, ne aldatılma, ne adam yerine konmayıp önemsenmeme. o çocukcadır da platonik bağımlılık olgunca mıdır? seni önemsemeyen birine kul köle olmak normaldir de henüz seni tanıma fırsatı bulmamış birine kapılmak akıl karı değil midir.

ben var bilmemek sizin mantığınızı!
bir de siz var düşünmemek bunların hiç birini daha önceden ki bu en acı olanı.

neyse ben 'SİZ'i geçtim dostlar. epey oldu 'SİZ'i geçeli.

ben o oldurulmaz, çocukça, tamamiyle hayal ürünü olan hayalimi gerçekleştirdim. ve çok ilginçtir ki hala hata yapma korkum, o tatlı hayale ulaşabilmişliğin huzurunu mutluluğunu gölgeliyor.

şu andan itibaren kaygılanmayı bırakıyorum. ne olursa olsun benim o akla mantığa sığmayan hayalimi gerçekleştirmiş olmamın verdiği hazzı gölgeleyemez zaten. bundan gayrı 'asla yıkamayacağım kesin tabularım' dışındaki mutluluğa çıkabilecek her yolu zorlayacağım. (Bknz: 'asla yıkamayacağım kesin tabular' kimi zaman mutluluğu engeller lakin yıkılması halinde mutluluğun engellenme olasılığı daha yüksek olduğundan riske atılmaz)

bu yazıdan alacağımız ders; hiç bir şey ama hiç bir şey hayal değildir. eğer tüm kalbinle haykırmayı bilirsen elbet birileri bir gün duyar ve bir sürü ilginç tesadüfle, artık senin çabalamana bile gerek bırakmadan altın tepside sunar önüne. gerisini şekillendirmek sana kalmış tabi.

'bu yazıdan alacağımız ders'ten çıkaracağımız kıssadan hisse; mucize diye bir şey vardır arkadaşım. ister inaaaan ister inanma.

NOT: bu hayattaki tek gayem, tek emelim yukarıda bahsettiğim şeyden ibaret değil tabiki. gayret göstererek başarabileceğin imkansızlıkta olanları da var ki çok büyük bir kısmını başarmış olmaktan dolayı ayrıca mutluyum.

NOT2: bu yazı epey bir uzadı sakız oldu. bir kaç satır daha eklenirse hafiften damakta kabak tadı zerrecikleri oluşturmaya başlayacak.

HAYALİNİZ BOL OLSUN DOSTLAR...

Ben

0


kendimi kandırırım hep böyle ben. kimseye söylemediğim o en şatafatlısından yalanları kendime söylerim. pek iyi ederim.
ben yapamam. ben başaramam. ben iradesizim. kabul etmeliyim. zaaf değil artık bu. böyle zaaf olmaz. bağımlılık...

rüyamda gittim sınıf arkadaşlarımdan biriyle öpüştüm. bilinç altımda denizin örttüğü neler var benim! sapık mıyım ben?

en fazla 1 haftaymışmış... hemencecik unuturmuşmuşum ben hep böyle. ne kadar seversem seveyimmişmiş...

ne oldu mesajı alınca, elin ayağın titremedi mi? karnına yumruk yemiş gibi olmadın mı?

nah çıkarırsın o adamı hayatından! muhtaçsın, acizsin. birine bağlanma zorunluluğun var. hastasın. kimsede olmayan bu salak saçma ihtiyaç sende var!

böyle devam edersen ne gurur kalır sende ne onur. bir bir yıkarsın bu güne kadar özene bezene işlediğin, gurur duyduğun o karakterini! nefret edersin kendinden. onlardan hiçbir farkın kalmaz.

acırım 'ben' sana...

20091026

doom günü şeysi

3


hiii yarın doğum günüm :)

doğum günülerimden sonra yepisyeni bir hayata başlayacağıma inanırım hep her şeyin yoluna gireceğini düşünürüm hiç de olmaz eheh. ama ben ısrarla bu şekilde secret yapmaya devam edip bu yıl da kararlılıkla sürdüreceğim bu inancımı lakin belki bu yıl olur. hıı?

şimdi ben gitsem yatsam bu saatte uyuyabilir miyim ki acep. uyuyabilmeliyim zira sabahtan okula gideceğim akşama evimde davet vereceğim. doğum günümün tekrar ertesi günü yine okula gideceğim okuldan çıkıp atatürk hava alanından melmeketime uçiciğim.

her partinin ertesi ben melmekete gitmek zorunda mıyım yaa!

kim toplayacak şimci o evi? hıı?

NOT: öyle saçma sapan konusuz bir yazıydı kabul ediyorum eheh.

20091025

hoşgeldin sevgili şizofreni

0


şu aşağıdaki yazıyı yazdığım gece hayatımın en sağlam panik atak krizini geçirmiş bulunmaktayım.

güzel güzel gecenin bir vakti oturdum lostumu izledim izlerken uykum geldi durdurup azıcık kestirdim baktım olacak gibi değil dedim gideyim yerime yatayım. uykum kaçmasın diye gözlerim yarı açık yarı kapalı odama sürüklendim. yalnızca uykusuzluktan geberdiğim zamanlarda yaşadığım bir durum olaraktan da kafamı yastığa koyduktan bi 5 dakika sonra da uyudum.

hani insan uyurken şöyle gözleri hafif açık sağından soluna döner ya (illa sağından soluna dönmek zorunda değil tabi solundan sağına dönerken de yaşanabilir bu hadise)tedbir olarak hafif odayı tarayaraktan heh işte tam o olayla içli dışlı iken bana doğru yaklaşan kısa saçlı orta boylu birini gördüm. gördüm vallahi de billahi de gördüm, uyumuyordum da rüya olmadığına eminim. asker traşından biraz daha uzundu saçları. anam sıçtım dedim çat kapadım gözleri 'uyuyorum' moduna geçtim. öyle bir panik atak krizi geldi ki bütün vücudum kasıldı kollarım bacaklarım uyuştu böyle. kalbim öyle bir atıyor ki omuzlarım çeneme vuruyor şiddetinden yemin ediyorum abartmıyorum. o dakikalarda kalp krizi geçirmediğime göre bir daha da geçirmem diye düşünüyorum. tabi eğer gerçekten o ara odamda biri olsaydı kat-i suretle uyuduğumu düşünmezdi.

bir şizofrenim eksikti şu vakitten sonra ona da kavuştuğumu düşünmekteyim.

yalnız yaşamak sanıldığı kadar güzel bir hadise değildir sevgili okuyucu. imrenme özenme. böyle ruh hastası olabiliyorsun bir süre sonra ki ben sürekli 'yoo korkmuyorum alıştım artık' diyen bir bireydim.

hazır evim ve yalnızlığıma değinmişken mini mini, pıtırcık bahçemin verandasına eşya taşıdığım kolileri yığmıştım. bugün ev sahibi babamı arayıp gece evsizler gelip yatıyorlar atsın onları demiş. höyt dedim ne diyorsun sen odam bahçeye bakıyor, cama iki tık tık yapsalar ince bağırsağımda dolaşan ne var ne yok azad ederim ben. ev sahibimin oluşan o ufacık görüntü kirliliğinden rahatsız olup beni korkutmak ürkütmek hatta tırstırmak sureti ile onları bana attırmak için kurduğu bir komplo olduğunu düşünüyorum. o sebeple de atmadım hala neheheh.

siyah bir kedi yatıyordu orda yaa. böyle panter kadar falan bir şey. bir gün kolileri tırnaklıyordu da desdur diyerekten kalkmıştım pistlemiştim sonra.

hazır kedi demişken kedi de alacağım zorbama (hamster) arkadaş olsun diye. kimi kandırıyorum zorbayı falan düşünmüyorum. gayet de bana arkadaş olsun sevsin beni, sırnaşsın böyle ilgi göztersin diye istiyorum. artık hayvanlardan medet ummaya başladım. sonum hayrolsun...

NOT: fenerbahçe-galatasaray maçının sesi teee evime kadar gelmekte. bir fenerbahçeli olaraktan son derece haz alıyor ve stadda bulunan fenerbahçeli taraftarlarımızı tebrik etmek istiyorum.

NOT2: bugün öyle sevimli bir çift kırmızı ayakkabı aldım ki kendime. son derece sadeler böyle babet gibi yuvarlak burunlu ama üzerinde kemeri ve tokası var. pek bir sevdim. 2 gün önce de 3 tane pantolon almıştım. depresyonum bu hızla ilerlerse annemler banka soymak zorunda kalacaklar sanıyorum.

NOT3: resmi de acayip beğendim bu arada!

20091024

evlilik, müzik piyasası ve 7sinde ne ise 70inde de zeka olarak o olma hali

0

kendimden 13 yaş büyük bir adamdan ciddi bir evlenme teklifi aldım. nasıl bir saçmalıktır bu nasıl bir düşünce yapısının vardığı sonuçtur bilememekteyim.
lise yıllarımda da yaşadım bu tip saçma şeyleri. 'artık sevgilim olmanı istemekten sıkıldım bak öyle ciddiyim, öyle seviyorum ki seni eşim olmanı istiyorum' tarzı laflar işittim ama gençliğin verdiği deli cesareti, mantık kilitlenmesi dedim. peki ya bu ne oluyor?
çok seviyorum seni, tapıyorum sana? hülen daha tanışalı kaç gün olmuş nasıl böyle şeyler söylersin diyorum 'bana çok iyi davrandın' diyor adam. e ben herkese iyi davranırım mizacım gereği. sabah ekmeğimi aldığım bakkal amcaya karşı da öyleyim son derece güler yüzlü son derece nazik e o da mı evlenme teklif etsin bana?
yaşadığım 'deniz' hezimetinin üzerine geldi bu adam. beraberken çok eğlendim, çok güldüm epeydir ihtiyacım olan şeylerdi bunlar ve ben de çok mutlu oldum. adam geldi bende kaldı buna da izin verdim ki nitekim yine kendi hatam!
ertesi gün bir bakıyorum adam parfümlerimin yanına parfümlerini koymuş benim evim bizim evimiz olmuş. kendimi resmen erkek gibi hissettim işte o an. kızlar sürekli baskı yapar ya evlenelim bilmem ne diye makyaj malzemelerini falan dizerler lavabodaki aynanın önüne hah işte aynen o anki ruh halini yaşadım. noluyor? napıyoruz? dedim.
her şeyime saygı duydu, sahip olduğum mevcut durumlardan ötürü tamamen aksi yönde yaşadığı hayatını değiştirebileceğini söyledi, değer verdi çok değer verdi ama ilk defa karakterime değil fiziki görüntümdeki elemanlara taptı. oranı çok seviyorum buran bilmem şöyle tapılası, uzun yıllardır görmeğim bir fiziğe sahipsin sen v.s. değilim abi! ne taş hatunlar var sen hangi dünyada yaşıyorsun? hadi diyelim ki gerçekten öyleyim ben bu laflarla onure olmam ki. en haz aldığım bana en gurur veren şey karakterimdeki hatların dikkatle incelenmiş olması ve takdir edilmesidir. benim çabalarımla buraya geldi çünkü karakterim, kendi kararlarımla yönlendirdim kendimi ve 'ben'i buldum. bedenimde hiç bir müdehalem olmadı ki benim! ha uzun süredir çıktığım sevgilim olur, beni zaten tanıyordur beraber acayip hoş vakit geçiririz ki öyle biri olursa zaten zamanı geldikçe karakterimin beğendiği yönlerini takdir eder arada da iltifat olarak fiziğimi beyendiğini söyler ben de ONURE OLMAM mutlu olurum. tamamıyla hırs yaptı dış görünüşüme sahip olmak için ve o yüzden böylesine bağlandı.
sevgili olmayı düşünmedim değil çoook uzun süredir zaten ihtiyacım var birini sevmeye ve birinden ilgi görmeye lakin aynı evde yaşamak, onunla beraber olduğumu tüm sülaleye söylemek bununla yetinmeyip tanıştırmak bununla da yetinmeyip daha okulum bitmeden kendimden 13 yaş büyük biriyle evlenmek peeh!
bu adam rock müzik piyasasının içinden bir adam. türkiye'de de bu piyasanın ne denli kazanç sağladığı ortada. en iyiler bile çulsuz geziyor. ben bunca yıl doğru insanı beklemişim, kısa süreli mutluluklar yaşamaktan kaçınmışım çok daha duru olabilmek adına, parlak bir geleceğim, mutlu olacağım ve kazanç sağlayacak bir mesleğim olsun diye kıçımı yırtmışım gerçekten tüm bunları yaparken beklediğim insanın sen olduğuna nasıl inandırdın sen kendini?
ailene de söyleyeceksin! oldu paşam! kendimden 13 yaş büyük bilmem ne grubunun vokaliyle beraberim ben anne baba, turizm ve otelcilik okumuş sonra da açık öğretimden işletme bitirmiş. bana evlenme teklif etti... bu mudur yani? hiç birini küçümsemek adına söylemiyorum tüm bunları belki beklediği adam da aynen bu özelliklere sahip olacak ama çocuğunun mutluluğu ve başarısı için kendini parçalamış, tüm imkanlarını seferber etmiş en parlağından onun için bir gelecek hazırlamış ve çocuğunun başarılarından mutlu hangi anne baba mutlu olur ki bunları duyunca? 'kusuruma bakma ama en başta ailemin mutluluğu benim için her şeyden önemli. kendi mutluluğumdan bile. çünkü söz konusu benim mutluluğum olduğunda onlar kendi mutluluklarını bir an dahi düşünmediler. onlar için en önemli şey bensem benim için de en önemli şey onlar.'dedim.
ve saatler süren bir ton mantıklı açıklamayla dolu konuşmamızdan adamın anladığı şu;
'sen bir rockstarsın, ailem izin vermez, seninle evlenemem' facebookta beni blogladıktan sonra statusüne yazdığı şey bu 33 yaşındaki adamın! helal len dedim bunu duyunca. iyiki seni 33 yaşındayken tanımışım ben bundan 4, 5 yıl öncesini ve daha öncesini düşünemiyorum. bir de bütün gece üzüldüm adamı üzdüğüm için. 'artık birine evlenilebilecek kızsın dediğimde kızlar korkuyorlar' gibi bir şey de yazmış. bunları ikinci ağızdan duyduğumdan tam olarak cümleyi bilmiyorum ama anlatmak istediği şey bu yani. 1. ben zaten biliyorum evlenilecek kız statüsünde olduğumu 2.evlenilecek kız olduğumun bilincinde olduğum için her evlenme teklif edenle evlenmem mi gerekiyor peki? 3.ben senin kriterlerini birebir karşıladım diye sen de benimkileri karşılamış mı oluyorsun?
bu gün şu anda bana git demezsen bir daha bırakmam seni kurtulamazsın benden dedi adam yaa. bundan daha korkunç bir cümle olabilir mi bir ilişkide? git dedim ben de. çok ihtiyacım olduğundan ve ben de ona değer verdiğimden bir şeylere başlayabilirdik sevgilim olabilirdi ama bu kadar ileriye gitmemeliydi.
ay amma da uzattım yazıyı ne dolmuşum böyle ben!
velhasılı kelam insan 7sinde ne ise 70inde de o oluyor. ve bu yazıyı yazan şahıs üst üste yaşadığı 2 kocaman travmanın üzerine ömrü billah müzik piyasasındaki kimse ile arkadaş dahi olmuyor.
bitti

20091023

0

tertemiz kalbim, kalbime inanan hayalperest aklım ve masum bedenim...
hak ettiniz sahip olduğum en değerli, en özel emanetlerim.
size söyleyebileceğim tek bir kelime dahi yok. bu kusursuz sonu bu sonsuz boşluğu bu en acısından acıyı hak ettiniz.
yaşayın şimdi köküne kadar bu acıyı. paylaşın aranızda seçtiğiniz en kusursuz kısımlarını ve sonuna kadar tadın dilerim. hep beraber hazırladığınız bu sonu hep beraber kıvranarak sonlandırın şimdi.
ve devam edin benim için yepyeni film kareleri yaratmaya. mümkünse her zaman olduğu gibi en can yakıp, vakitsiz büyüten cinsten olsun yine hepsi. bilmiyorum kaldı mı dahası göreceğim ama yine de uğraşın didinin ve benim için hepsinden birer tane edinin hatta size bırakıyorum daha fazla çeşitlendirebilcekseniz üçer beşer edinin. olabildiğince en ağırını hazırlayın bana.
sizi seviyorum ve sonsuza kadar bu şekilde ihanetkar cinsten olmanızı temenni ediyorum.

yaşamam gerekiyormuş diyor ve dahasını da yaşayacağım diyorum...

ve sevgili deniz yılmaz;
sen hep kendin gibi kal.
7 yıl boyunca yarattığım deniz yılmazın bana kalması gerektiğini düşünüyorum.
o gün gelip tanrının yanına gittiğimde ilk ricam hayal dünyamdaki deniz yılmazı hayata dökmesini rica etmek olacak sanıyorum. tüm hayatını saniye saniye seyrederek yanıma geleceği günü beklemek istiyorum.
ve evet sevgili kalbime inanan hayalperest aklım şu anda bu inancı bana kazandırırken geri kalan hayatıma nasıl yön verdiğini bilmeyerekten sonsuz sevgilerimi gönderiyorum sana tekrar...

20091012

gereksiz pisişikler

0

eveeeet... herhangi bir gelişme der demez ard arda yaşamsallarım peydah oldu.
deniz aradı yarın için bir planım olup olmadığını sordu ve umarım yine her zamanki gibi beklentilerimin ötesinde bir akşam geçireceğim. (şu cümlemin üzerine hin ve cin fikirli arkadaşların aklına gelenleri unutmalarını rica ediyorum. aksi takdirde aklınızı alırım ona göre!)

oturdum bu randevulaşmanın şevefine ödev yapıyorum burnuma kesif bir koku geliyor böyle miğde bulandırıcı. koştum banyodaki sevgili kombime. öyle bir koku olamaz! allahım dedim gaz kaçırıyor bu teknoloji harikası zehirlenip ölücem. orasını burasını kokladım gittim mutfakağa ocağı kokladım falan fikrimi onayladım bir de baş dönmesi aldı beni. koştum üst kattaki yaşlı teyzeye o yetmedi onun üstünde oturan ev sahibi yaşlı amcaya bir yandan da kaçak ihbarı yapıyorum igdaşa. teyzenin evinde oturdum bekliyorum neyse bi 15 dkk falan sonra geldiler indik benim eve adam ışığı yakabilirsin diyo yüzüne bakıyorum ciddi mi diye elini uzattı adam o saliseler içerisinde anam ölecez diye düşünüyorum ama ölmedik ehehe. hiç birşey yokmuş teyzeden amcadan igdaş görevlilerinden birsürü özür diledim gecenin bir saati herkesi ayaklandırdığım için. beni alıp götüren o baş dönmesi de muhtemelen orayı burayı koklarkenki fazla nefes alıp verişimle doğru orantılı olarak gerçekleşmiş tansiyon düşüklüğüydü. yada psikolojikti bilmiyorum. (herşeyi de psikolojiye bağlamasam olmaz!)

neyse buluşma arifesinde salgıladığım adrenalinin yetersiz olduğuna kanaat getiren beynimin oynadığı sevgili oyun... umarım eğlenmişsindir beynim!

yazabilmek...

0

yazmayalı 1 aydan fazla olmuş bana daha çok gibi gelmişti halbukisi. çok fazla kez niyet ettim yazmaya internetim olmayınca icraata geçemedim. yazmadığım bu süre zarfında hayatımdaki belli başlı değişimleri özet geçeyim. ilerleyen zamanlarda detaya inme zorunluluğum olursa diye de açık kapı bırakıyorum.

-marmara üniversitesi endüstri ürünleri tasarımı bölümü öğrencisi oldum hali hazırda. sınıf potansiyeli (potansiyelden kastım bir çok makina mühendisliği, elektrik mühendisliği falan okuması gerektiğini düşündüğüm insanın sınıf içerisinde mevcut olması. bunun yanısı sıra sınıftaki kız öğrenci mevcudunun ben dahil olmak üzere 4 rakamı ile sınırlı kalmış olması)hayal kırıklığına uğratmış olsa da okulumdan gayet memnunum. (öyle bir parantez içi yazmışım ki cümlenin başını unutuyor insan okurken eheh)

-deniz beyin yamacından ayrılıp okula yakın olması sebebiyle modaya taşındım. bu taşınma olayından hat safhada nefret ettiğimin bilincine vardım. bir ara her şeyi kendi başıma halletmekten bezdiğim sırada 'evlensem mi lan?' sorusu yankılandı kafamda ama anlık birşeydi tabiki eheh.

-uzun süredir gece uyumadan önce tanrı ile konuşmayı ihmal ettiğimi farkedip kısa bir süre önce bu ritüelime tekrar başladım ve etkileri hali hazırda icraata geçmiş durumda. aferin bana. kendimi seviyorum.

-yukarıdaki açıklama ile paralel olarak deniz bey 09.10.09 tarihi itibari ile cep telefonuma mesaj atmış bulunmakta. her ne kadar paranoyak duyularımı hat safhada harekete geçiren bir hadise olsa da pek sevgili turkcellin bana numaranın kimin adına kayıtlı olduğunu bulma şansı tanıması üzerine annesinin ismi ile burun buruna gelmeme müteakiben derin bir 'ohh' çekmiş bulunmaktayım. (bir gün bilinçsizce koca bir yazıyı cümlelere ayırmadan tek bir nokta kullanarak yazacağıma inanıyorum eheh) bu hafta içinde kendisi ile ilk buluşmamızı gerçekleştirme ihtimalimiz epey bir yüksek. ne hissettiğimi sormayın duyularım kilitlenmiş algı kapasitem düşmüş vaziyette birkaç gündür. sanırım bu açıklama yeterince açıklayıcı olmuştur eheh.

-ruh sağlığım konusunda hala birşeyler yapabilmiş değilim. bu canımı sıkıyor. ellerim titremeye başladı hafiften anksiyete bozukluğunun yada panik atağın etkisi mi yoksa apayrı bir rahatsızlık mı bilmiyorum. belki de ruh dünyamla tamamen alakasız vitamin eksikliğinin sebep olduğu bir durum çünkü düzenli beslenemiyorum kilo vermeye devam ediyorum.

-ısparta havaalanına yıllar sonra yapılacak ilk seferin yolcularından biri de benim. hatırlar mısınız bilmem havaalanının kapanma sebebi bir uçak kazasıydı. tek bir kurtulanın dahi olmamasının yanısıra dünyada devrim yapacak bir buluş geliştirmiş türk bilim profesörleri bulunmaktaydı içerisinde. ölümden hat safhada korkan bir birey olarak doğum günümün ertesi gününde devasal sansasyon yaratacak bir uçak kazasında ölmek istemiyorum. (her ne kadar çok fiyakalı gibi görünse de)

sanırım en belli başlı gelişmeler bunlar. ilerleyen zamanlarda yazamadığım sürede içimde oluşan yazma aşkını gidermek için daha sık yazmayı düşünüyorum.

esen kalın sayın okuyucularım...
eheheh

20090905

karanlıktan...

3

yalnızlık adı üstünde yalnızlıkken nasıl bu kadar ağır olabiliyor ki? etrafında koskoca bir dünya, sevdiğin bir sürü insan varken bir insan nasıl oluyor da böylesine yapayalnız hissediyor ki kendini. sürekli nerde yanlış yaptım acaba diye düşünüp elle tutulur hiçbir şey bulamazken can yakıcı şeylerin niye bir türlü ardı arkası kesilmiyor peki.
insan ruhu niye bu şekilde büyütülmeye mahkum? en önemlisi de niye bu kadar hızlı ve erken...
çok büyüklerden daha büyük düşünebilmek bir lütuf mu yoksa ölünceye kadar sürecek bir ceza mı?
hızla karanlıklara doğru çekildiğinin farkındayken nasıl oluyor da bir yerlere tutunmak, kendini kurtarmaya çabalamak yerine hiçbir şey yapamaz ki bir insan. kendini bütünüyle aciz hissetmek böyle birşey olsa gerek.
önünde koskocaman yepyeni ve son derece heyecan verici bir hayat başlarken bu derece yıpranmış ve karamsar olmaya devam etmemin sebebi ne peki?
otobüsün koltuğunda otururken kucağıma konan o bembeyaz tüy bile beni mutlu etmeye yeterken niye hiçbir şeyden mutlu olamaz, haz alamaz hale geldim ben.

kimileri karanlıkta daha iyi görür ya bazı şeyleri işte ben de onlardan biriyim her ne kadar gece körü olsam da. kimileri diyorum ama bu hususta da yanlız olma ihtimalim normalden çok daha yüksek sanırım.

gecenin bir saati olmuş olmasına rağmen kafamın içinde gezinen o milyonlardan nefret ediyorum. niye aptal sarışın olarak yaratılmadım ki diye isyan etmek üzereyim.
artık düşünmek istemiyorum. lütfen. ben son verirsem tüm bunlara hiç kimse için iyi bir son olmayacak o sebeple azalsın ve bitsin. düşündüğünü zanneden insanlar kadar düşünmek yeterli benim için. fazlası gerçekten fazla. çok güçlü olduğumu düşünsem de fazla!

20090828

bu yazıyı 'ben' mi yazdım bilmiyorum ama yine de ben yazdım

2


sevgili hayat her zamanki tarzıyla hitap etmeye devam ediyor bana. önce bol keseden, gani gani verip çat diye bir anda kesiyor umarım bir sonraki geri alma aşamasına geçmez.

haliyet-i ruhiyem öyle bir hal aldı ki hallenmiş gibiyim bu sıralar. kötü olduğum negatif olduğum olmuştu ama böylesine duygu karmaşasına düşüp hiç bişey düşünemez hiç bir şeye tahammül edemez hale gelmemiştim. tamamen boşladım herşeyi. korkunç bir delilik hali söz konusu. bu hali düşündükçe dahi delirecek gibi oluyorum üzüntü yada sinir gibi hissiyatlara kapılmıyorum. nerdeyim acaba. bulup çıkarmak istiyorum birşeylerden kaçıp kopmak için biryerlere saklanmış beni. içimde olduğunu biliyorum ama bu defa öyle bir gizlendi ki hiçbir mutluluk hiçbir heyecan yetmiyor geri dönmesine ki o mutluluğu heyecanı da hissedemiyorum o olmadan.

sevgilim, evim ve okulum var evet. yok denemeyecek kadar var hepsinden de. isyankar ergen triplerinde değilim hiç değilim. memnunum hatta ama mutlu değilim. mutlu değilim tamam üzgün de değilim.

bu denli hissizleşmek hızla beni kendimden soğutuyor.

yazmıyorum, çizmiyorum. hiçbiri içimden gelmiyor, elim gitmiyor. diyorum ya bir boşlamışlık var ruhumun her yerinde.

depresyon teşhisi konduğu çok oldu ama hiç biri bu denli yoğun yaşanmamıştı sanırım. nasıl reset atsam ne kadarına reset atıp neresinden başlasam bilemiyorum. kim yardım edebilir kim ruhumu şöyle bir ters yüz edip silkeler de kıyıda köşede kalmışlıkları birleştirip 'hadi şimdi yeniden...' der bana hiç mi hiç bilmiyorum.

hissettiriyor muyum peki? hayır. mümkün olduğunca az hatta. bilinçli olarak olmasa da alışkanlık olduğu için yapıyorum bunu.

korkunç kötü pis şeyler yapmadan kendime gelmeliyim. her zaman olduğu gibi bunu yine benim yapacağım ayan beyan ortada.

'senin derdin kendine, kimden ne fayda gördün söyle' diyenin var bir bildiği hatta pek çok bildiği var. neyse...

20090820

0

bir merak edin noldu deyin bi yahu?
kaç haftadır yazmıyorum!
ölsem, kalsam...

not: blogumu okuyorsunuz diye beni koruyup kollama mesuliyeti yükledim yanlız her birinize! ('her biri' ayrı mı yazılıyor ki?)

20090808

ağustos pek hoş geldin haa

0

hey noluyor?
ağustos ayı da tam gaz geldi. daha 1 hafta olmasına rağmen gayet memnun edici gelişmeler yaşanıyor hayatımda.
önceliği üniversite öğrencisi olabilmiş olmama veriyorum. sonra çocuğun biri ekledi metroda görmüş beni bilmem ne o şekil bir aksiyon girdi hayatıma daha sonra sevgili denzo 'nerdesin sen yahu?' şeklinde bir sual yöneltti bana ve kendimi bir kez daha tebrik etmemi sağladı. bir süre arayıp sormayınca aklına düşürebiliyormuşum kendimi eheh.
1 buçuk yıl kadar önce yollarımızı ayırdığımız hayatım boyunca kendime en yakın hissettiğim insan feysten eklemiş beni. yollarımız ayrıldığından beri hiç konuşmadık ki bu hadisenin gerçekleşme sebebi benim yakın arkadaşlarımdan olan kız arkadaşının benimle görüşmesini istememesi ve benim mal eski erkek arkadaşımın emreye (o bahsettiğim şahıs işte) beni kastederek verdiği 'senin için doğru insan o, bulmuşken kaybetme siz birbiriniz için yaratılmışsınız' tarzı nasihatinin o yakın arkadaşımı kıskançlık krizlerine sokması. ne alakaysa. eski erkek arkadaşım dediğim daha önce de bahsettiğim gibi ayyaş serserinin teki yani. içip içip saçmalayan bir insan. sonuç olarak o yakın arkadaşım dediğim hatunla bu olayı öğrendikten sonra 1 kere görüştük onun ısrarı üzerine, onda da sıçtım sıvadım ağzına yüzüne.
bu yakın arkadaşım dediğim hatun emrenin kankasıyla aldatmış emreyi ki çocuk da yakınım sayılır. ondan öğrendim olan biteni. tabi emre küsmüs çocuğa haklı olarak. ama çocuk kasıtlı olarak yaptığını söylüyor. en başından beri bi cacık olmaz bu kızdan diye başının etini yediğini emrenin dinlemediğini eline geçen ilk fırsatta hatun buna saldırınca emrenin iyiliği için böyle bişey yaptığını söylüyor. ki o da ilginç bir yaklaşım.
zamanında canımı çok yaktı bu emre bilmiyorum nasıl karşılarım bu girişimi güveneceği hiç kimse kalmamışken yanında. ne çok zalim olurum ne de 'heh yaa ben de 1 buçuk yıldır bu anı bekliyordum' modunda olurum sanırım.
öyle...

NOT: ohh yağmur da başladı ne uyunur şimdi..

20090805

cızıkdırttırdığım

5




ahanda buyrun ilk renkli çalışmam.


kendisi deniz yılmaz olur.


çizdiğim ilk karakalem portre de kendisine ait olduğu gibi ilginç bir tesadüf eseri ilk renkli çalışma da kendileri oldular :)
yukarıdaki fotoğrafından esinlenerek hayal gücümle yoğurmak suretiyle elde etmiş bulunmaktayım bu nacizane insana ait sanat unsurunu.
o üzerindeki çizgili kazaktan var kendilerinde hatta sağdaki resimde de o var üzerinde ama azıcık daha aşağısındaki renkleri kullanayım dedim ben.
seviyorum o kazağını!

20090804

1

yok yaa tamam ben anladım anlayacağımı. benim bu blogda iş yok. ben edebiyata sarayım aşk şiirleri falan yazayım yada spor yorumcusu olayım yada ne bileyim diyet listeleri vereyim platesle kaç kilo verip nasıl sıkılaştığımdan söz edeyim.
deniz kızı bloguma bir dergiden yayın teklifi gelmiş. yok artık dedim yaa. öyle kendi halimde ilanı aşklarım, ruhsal gel-gitlerim falan var. salak salak 'küstüm bugün sana...', 2 gün sonra 'ama yapamıyorum, barıştım tamam ben sana aşığım...' gibi muhabbetler sürekli.
ben anlayamadım, çözemedim bu blog işini.
neyse sevgili okurlarım sizleri seviyorum ben...

NOT: an itibariyle bahçeşehir üniversitesi öğrencisiyim. ama inşallah şimdilik. 1 ay kadar sonra mimar sinan öğrencisi olmam dileğiyle...
dimi?

20090803

'bahçeşehir' varan 1!

2

bahçeşehir üniversitesi endüstri ürünleri tasarımında 4. asilim. bu demek oluyor ki istanbul'dan dönüş yok.
buradayım artık!
gerçi henüz 'evet %100 burslusun' demediler. aramadım. ama ilk 5'e yada 6'ya burs veriyorlardı. almış olmalıyım diye düşünüyorum.
hadi bakalım tavlamayı başardın beni istanbul ama evlenme teklifini kabul etmedim henüz.
anlaşalım sen mimar sinanı bana ver ben de seninle evleneyim. fifti fifti?
nasıl teklif?

isyan!

1

öksürürken touch pad yüzünden saçma sapan yerlere tıklıyorum. virüs girecek bilgisayara yaa!
hem benim niye bir jim carrey'im yok ki. muhteşem bir çift olurduk biz!
ayrıca biri ojelerimi silip tırnaklarımı kesip yeni oje sürse süper olacak. pençe gibi oldular!
hem diğer 2 blogumu izleyip bu blogumu niye izlememe kararı alıyor insanlar. ben onlar izlensin diye açmadım ki öyle bir anda kusuveriyorum kayıp prens ve denize. çok eğlenceli olduklarını düşünmüyorum. esas hayat hikayem eleştirilerim burada. aaaa!
2 yıldır tatile gidemiyorum. bende tam pansiyonun nimetlerinden yararlanıp kilo almak istiyorum!
karıncalarla evimi paylaşmak da hiç hoşuma gitmiyor, derhal taşınmalarını istiyorum!
havalar da bu kadar sıcak olmak zorunda değil!

şu yetenek sınavları derhal bitmeli aklımı kaçırmak üzereyim!

20090802

insan'sız'lık

0

her haltın boku çıktı artık.
insanlar iki ayrı uçta hep ya aşırı iyiler saf denilebilecek kadar (ki bunlar azınlıkta) yada aşırı kötü, fettan, art niyetliler. ortası yok denecek kadar az bunun.
ya tarikatçiler çarşafa bürünüp geziyorlar yada her halt piyasada giyinmesen de olur denecek kadar çıplaklar. ya aşırı dinciler yada ateistler.
ya hiçbirşey görmediklerinden çok açlar, karşı cinsi gördükleri anda kendilerini kaybediyorlar yada günde 3 5 farklı insanla aktivite içinde oluyorlar.
insan yada insanlık kavramı kalmadı.
başkasını düşünen insan ise yok denecek kadar az artık. herkes kendi derdinde. birilerini ezip üste çıkma bir numara olma popüler olma çabasında. hatta 'üst' kavramı yokken dahi sırf ego tatmini için kullanılır hale geldi bu ezme politikası.
kimse dönüp özüne bakmıyor ben kimim hatalarım neler demiyor. sadece etrafındakilerin yanlışları onları alakadar ediyor.
tahammül edilemez bir hal aldı artık herşey. bu toplumun içinde hala güzel kalan şeyler için savaş vermek anlamsızlaştı.
gerçekten 21 aralık 2012 benim için şuanda en büyük umut ışığı. sizlerle yaşadıkça her geçen gün biraz daha tükeniyorum.
hata bendeyse eğer, doğru olan sizlerseniz, olunması gereken oysa ben de öyle olayım artık...
ben de 'yaşamak istemem artık aranızda' diyeceğim fakat niye size terkedeyim dünyayı. biraz daha boka sokun diye mi?
diyorum ya tek umudum 2012. umarım beklentilerimi karşılar.

20090801

0

ondan sonra sevgili albino kelebek temanı değiştirsene, arka fonun rengini açsana...

al işte mimar sinanın sınavına 3 hafta kala arkadaşımı kaybediyorum yaa!

20090731

çoban yıldızı

0

yağmuru ilk defa sevmedim. ıslatmasın mezarını. sudan korkuyordur artık!
gök de gürlüyor soğuktur da orası.
çıkıp dur artık diye bağırasım var!

baya bir sıktım kendimi 2 gündür. bugün yemekte teomanın çoban yıldızı şarkısı çaldı. yine sıktım sıktım. gözlerim doldu sıktım sıktım. bu sefer engelleyemedim. bir anda hıçkırıklara boğuldum ama yine toplum içinde olduğumdan frenledim kısa kesmeyi başardım.

ölümden korkuyorum demiştim her geçen gün daha çok korkuyorum. beni sevdiklerimden sevdiklerimi benden ayıracak hiç haber vermeden. ne ben hoşçakalın diyebileceğim, son kez sarılacağım ne de onlar...

babannemin hastane yatağında son el sallayışı geldi aklıma. yine sıkıyorum kendimi.

1 buçuk ay sonra kazandığımda bırakacağım sigarayı. sinüzitim azdı sanırım ki çok fena öksürüyorum. annemlere söylemedim üzülüp endişelenecekler boş yere. ama uykularımı bölüyor. 2 gündür de gece boyunca sıçrayarak uyanıyorum belirli periotlarla...

kendime daha iyi davranacağım ve bundan sonra aklıma geleni yapmak hususunda çok daha az frenleyeceğim kendimi. yapmadığıma pişman olacağım daha az şey bırakacağım geride.

şimdi ölmek istemem daha hiç... gülmeden...

20090730

ölmek ve ben pislik

3

geçen yıl istanbula geldiğimde atölyede tanışmıştık. biraz fazla sıcaktı. bebeyim yavrum falan diye hitab ediyordu. itmişti beni bu alışkanlığı. ama aklından başka bişey geçtiği için yapmıyordu. sevgisinden samimiyetinden ve iyi niyetinden yapıyordu. başlarda kızdım öyle hitab etme bana hoşlanmıyorum dedim ama tanıdıkça sesim çıkmaz oldu.
geçen pazartesi ışık sınavı çıkışı görüştük. kuzum dedi sarıldı bana. az da olsa huylandım yine. lafladık biraz.
mimar sinanın gelenekselini kazanmıştı o geçen yıl o yüzden gelmiyordu kursa. ama geçen yazdan beri çok muhabbeti döndü. bu sürekli sporcu atleti giyiyordu. uzun boylu yapılı hatta etine dolgun bir çocuktu. kıllıylıda. bakamıyorduk o haline. niye yaptığını sorguluyorduk kendi kendimizeyken. hatta abartıp koca yıl geyiğini yaptık. atlet de atlet diye.
pazar günü ölmüş. bana söylememişler pazartesi sınavım çarşamba mülakatım var diye! dün gece dan diye öğrendim. inanamadım uzun bir süre. dondum kaldım. ne yapacağımı bilemedim. facebookuna yazmış tüm arkadaşları. tepki gösteremez halde okudum. bir yarım saat sonra ağladım. hem de çok fena.
boğulmuş.
ceset gibiydim bugün. uyuyamadığım için gözlerimin altı çökük makyaj yok. hakan'ın kardeşi gibiydi hele. belli etmemeye çalışıyorum onun yanında son derece de başarısız oluyorum falan. çok dirayetliydi ama hakan. onun da yüzü gözü şişti ama gülebiliyordu yine de.
kendimi ilk defa tam bir pislik gibi hissettim. o çocuk arkamdan tek bir kötü söz söylememiştir. adım gibi eminim. ama koca yıl onun geyiğini yaptık güldük biz. bundan sonra kesinlikle yapmayacağım şey. ne kadar bariz kusuru olursa olsun bana hiçbir zararı olmayan insanların arkasından böyle konuşmayacağım.
eskiden hiç yapmazdım. lisede çok şaşırmıştım hatta. yakın arkadaşım dediğim insanlar bana yönelik espri yapıldığında gülüyorlardı. bir kaçında sinirlendim. sonra ben de öğrendim oyunun kurallarını. insanların birbirini ezerek egolarını tatmin etme isteği! korkunç. bir daha olmayacak. bu şekilde tecrübe etmem gerekmiyordu hareketimin yanlışlığını.

beni affet ibo söyleyemedim ama çok iyi bir insandın. seni seviyorum...

ayrıca 3.defa tecrübe ettim ki ölümü algılayamıyorum. sanırım beynimin kısmen yetersiz olduğunu kabul etmeliyim artık.
başka bir yerde aynı bedende yaşıyormuş gibi geliyor. sadece irtibatı koparmışız istesem de konuşamazmışım gibi. ne bileyim afrikada bir kabilenin bir üyesi olmuş mesela...

böyle zamansız ölünmemeli. lütfen. çok ağır oluyor!

20090727

nerden başlamalı anlatmaya bilememek

0

son 4 gündür ilk defa evimde uyuyacağım. evim dediğim istanbuldaki evim tabi.
çarşamba günü annemle telefonda yaşadığımız sinir bozucu dialogdan sonra melisin 'bana gel' çağrısıyla akşamın 8inde duşa girip hazırlanıp çıktım. beşiktaşta seçkin-melis çifti ve ben yemek yedikten sonra melise geçtik. laf lafı açtı saçma sapan şeylere yöneldik. cinlerden açılan muhabbet uzaylılara kaydı uzaylılardan 21 aralık 2012 tarihinden söz etmeye başladım ve hummalı bir araştırma içine girdik. (ilerleyen yazılarımda tazelenmiş ve genişlemiş bilgi dağarcığımla tekrar değineceğim) bu tarihe hazırlık maksatlı psişik güçlerimizi sınama denemeleri yaptık dışarıdan izleyen 4. bir göz için aşırı eğlenceli olacak vaziyetlerde.

ertesi gün 3lü ceset torbası olaraktan kursa gittik. geceki konuşmamız hatırladığımız biyoenerji ile insan kaldırma (hani sadece parmaklarınla) olgusunu atölyede ayrılmaz parçam olan vişnenin de içinde bulunduğu tarikatımıza hakanı da dahil edip çıkışta melislerde deneme kararı aldık.
eve girer girmez az biraz soluklanıp işe koyulduk. daha önce dayım yengem annem ve babamın da içinde bulunduğu bir grupla deneyip 1.85in üzerinde gayet de cüsseli olan dayımı parmaklarımızla başımızın üzerine kadar kaldırmak suretiyle başarıyla neticelendirdiğimiz bu deneyi yeni tarikatimizle 10 12 kez denemiş olmamıza rağmen gerçekleştiremedik. hatta bir yerlerde hata yaptığımızı düşünerek internetten video izlemek suretiyle olaya ayrı bir boyut kazandırdık. nitekim hiçbir şekilde başarılı olmadık.

sabah 6, 6 buçuk sularında uyuyup 11de kalktık ve bahçeşehirin yetenek sınavlarına kayda gittik. aynı gün cebren ve hile ile saçımı boyayacağı kışkırtısıyla beni tekrar rehin alan seçkin-melis çiftiyle eve gittik. epey bir süre jenga oynadıktan sonra bakır ve portakal turuncusu olmak üzere aldığım 2 kutu boyayı karıltırıp saçıma uyguladık. 3 kişi lavaboda beni pilates egzersizlerini andıran fiziksel hareketler yaptırttırmak suretiyle saçımın boyasını yıkadık. o sırada lavaboya böcek düşmesiyle zaten çığrından çıkmış olan saç boyama aktivitesi tamamen kaos ortamına dönüştü. en son başımı lavabodan kaldırıp ayakta şampuanladık ki üzerimde kar beyazı bir tişört vardı. sonuç olarak o kadar emeğin karşılığında boyaların azizliğine uğrayıp eski saç rengim olan turuncuncuyla hiç alakası olmayan bir koyu kızıl elde ettik saçlarımda.

5 saatlik uykuyla kursa gittik ertesi gün. ben artık yakası paçası kızıllaşmış olan beyaz tişörtümle insan içine çıkmakta ısrar ettim ve başardım da hatta.

kurs çıkışı sıcakta terleten kahküllerimi de kağıt kıskacıyla tutturup muhteşem tarzımı pekiştirdikten sonra o vaziyette nişantaşı üzerinden beşiktaşa yollandık. ben bize gittiğimizi sanarken oyuna getirilip yine melisin evine sürüklendim ki artık son nokta oldu. 1 gün daha kalsam kiranın yarısını ödemeyi teklif edecektim.

bu saydığım 4 gün içerisinde istisnasız her gün aralık 2012 teorilerini inceledik. sağlıklı bağlantılar kurup bu teorileri çok daha sağlamlaştırdık.

neyse sonunda evimdeyim ama anlatacaklarımın bu kadar olduğunu sanmayın. kendimce ilginç bulduğum bu 4 günde yaşanmış anekdotları ilerleyen yazılarımda paylaşacağım.
sabırsızlıkla bekleyin! (bu bir emirdir hatta)

NOT: yarın bahçeşehirin sınavı var bakalım bunda ne teraneler dönecek. ah be özel okullar çok fanalıksınız!