20100131

gözlerimde kuruyan aşk

0



göz yaşlarım içimdeki acıya kavuşmak istercesine dökülürken kalbime doğru,
imrenirdim cesasaretlerine.
sıkı sıkıya hapsederdim avuçlarımın içine parmaklarımı,
göz yaşlarımın katili olmasınlar diye.
bilirdim zaten son bulacak ömürleri aşkları uğruna çıktıkları bu yolda,
belki yanaklarımda, belki boynumda.
o yüzden ısırırdım ya dudaklarımı her canım yandığında,
bir göz yaşını daha kurban vermeyeyim diye aşka.

şimdi ise gözlerim aşık olmuş gözyaşlarıma,
aşklarının peşinden sonsuzluğa sürüklenişlerine dayanamamışlar daha fazla.
her canım yandığında kenetleniyorlar yola düşmeye hazırlanan aşıklara,
yanaklarımda tükenerek ilerlemelerine izin vermiyorlar o tutkulu aşka.
sıksıkı sarılıyor göz kapaklarım o ilk damlalara,
yalnızca gözlerimi okşuyor o ilk damlalar da,
gözlerimde kayboluyorlar,
her canım yandığında.

20100130

0

çizmek istiyorum artık. çok oldu çizmeyeli...

Büyümüş bir kız çocuğu

0


bir gün sen de anlayacaksın
kalabalıklardan kaçıp
dizlerini karnına kadar çekip ağlayacaksın
işteo an özleyeceksin
eski sevgilini değil
pili bitmiş oyuncak ayını.
yanından ayırmadığın, yatarken sarıldığın saflığını
tel sarar kızıma tel sarar diyen babana benzemeyecek her erkeğin gözleri.
o küçük kız çocuğu değilsin artık
ama birgün sen de ağlayacaksın!
kenarları dantelli elbisesiyle
saçlarıı ördüğün oyuncak bebeğini
nereye koyduğunu htırlaman gerektiğini anlayacaksın!
tel sarar kızıma tel sarar diyen babana benzemeyecek her erkeğin gözleri.

Ceyhun Yılmaz

20100128

kopuk kopuk

3


bir hadise var. hadisenin içindeki her iki insan da ÇOK ACINASI HALde tam anlamı ile.

hadisenin esas kızı acınası haldedir çünkü kalbindeki kocaman yaralara, değer vermeyi hiç haketmeyen birini basarak acılarını dindirmeye çalışır. tanıyamaz, anlayamaz hangisi gerçek hangisi sahte. o seçemez insanları bir türlü.

her ne ne kadar kocaman olduğunu iddaa etse de bazen duygularının mantığı önüne ördüğü duvarı göremez. bu kandırmacada kendi dünyasını adımlarken gerçek duvarına çarpar. yara almaz sadece aldatmacanın kiri bulaşır eline yüzüne. gider temizlenir ve suçu kendine bulur. işte bu ÇOK ACINASI HALdir. bu kızımızı akıllanacağı tahmin edilmektedir.

hadisenin esas oğlanı ise 'öyle imiş'cilik oynar. ucuz yollarla belirlediği kurbanın duyguları olmadan oynayamaz bu oyunu. kimi zaman oyunun galibi o olur. kimi zaman oyun berabere biterken, kimi zaman da aleyhine biter. bu da diğerinden daha baskın olmak üzere ÇOK ACINASI HALdir. akıllanacağı tahmin edilmez.

bu hadise de öyle olması muhtemel bir sonuç vardır ki o da; esas oğlanın 'öyle imiş'cilik oyununa olan düşkünlüğü, ne olursa olsun duvarların en esaslısına toslamasına sebep olurken, esas kızın mutlu sona er yada geç ulaşacağı gerçeğidir.

bu yazıdan çıkaracağımız ders; 'aşk filmleri setlerde çekilir genç arkadaşım' gerçeğini bir an olsun aklımızdan çıkarmamamız gerektiğidir.

20100125

yaşlı konak

0


misafirler oldu kalbimde
hep kalacakmış hiç gitmeyecekmiş gibi davrandı her biri
tasını tarağını toplayıp geldiler, yerleştiler
bir sonun olduğunu bilemediler

hep o kapısı kapalı odayı merak ettiler
zorladılar, denediler giremediler bir türlü
bu sebeple tam bir ev sahibi gibi davranamadı hiç biri
gün geldi geldikleri gibi apar topar gittiler

sıcacık evimin büyüsüne kapılıp dönemek istedi bir çoğu
ama bilmiyorlardı ki onlar gittikten sonra
kapısı kapalı odayı ardına kadar açtığımı
almadım içeri bu sebeple, isteyip de giremediler

giderken her şeyi aldılar da bir aşklarını bıraktılar
işte buna anlam veremedim o zaman
ama anlıyorum artık aldıkları emaneti geri bıraktılar
onlara ait olmayan aşkların iadesi idi bende kalanlar

bir süre önce açtım o odanın kapısını, bomboştu
yüreğimi dolduran o eski deniz kokulu aşk artık yoktu
tüm beklemiş aşkların tozunu alıp, havalandırdım kalbimi
umut kokan kalbimle bir süre bekledim sahibi
ama beklenen ev sahibi evin yolunu unuttu

NOT: bu fotoğraf öyle ısıttı içimi, öyle farklı duygular hissettirdi ki bana... yazıyla pek ilintili olmasa da paylaşma gereği duydum sizlerle.

gecenin bir vakti sokağın ortasında, yerler ıslakken, çömelip öpüşmeleri her iki taraftan da şiddetle 'yalnızca sen varsın' mesajı almama sebep oldu. çocuğun öperken kızın yüzünü avuçlarının arasına alması ne denli büyük sevdiğini kanıtlar gibi olmuş. o yoğunluğu soluyup kalbime bile çektim.
işte bana böyle hissettirdi bu fotoğraf sizi bilemem dostlar...
1


dün gece epey geç yatmama rağmen, hatta bu sabah yatmış olmama rağmen sabah 8de kalkıp okula gittim finalim var diye. ama ne oldu? tıklım tıkış havasız o sınıfta tüm güzel sanatlar 1. sınıf öğrencileri bunun yanısıra sinema tv ve konservatuar öğrencileri ile birlikte saatlerce hocayı bekledik. gelmedi evet. çok kızdım. eve de dönemedim çünkü öğleden sonra genel sanat tarihi sınavım vardı. o da bana girmeye pek hevesli görünüyordu zaten, emeline ulaştı nitekim.

o kışta kıyamette, deli gibi yağan karın altında finalin ertelenmesini fırsat bilip bir sürü tanımadığım insanın da dahil olduğu bir kar savaşının içine daldım. çok da eğlendim. 3 kere falan yere yatırılmak sureti ile suratımdaki her bir uzva avuçla kar dolduruldu. (tabi bu kısım o kadar de eğlenceli değildi)ama her seferinde de intikamım acı oldu ne he he!

karın yağma hadisesini hep çok sevdim. kar topu oynamayı da...
içimdeki romantizmi çatır çatır dışarıya vurmamı sağladı hep doğanın o muhteşem güzelliği.
bu yıl pek sevemedim ama her şeye rağmen. çok yanlız hissettim kendimi. bu yıl romantizmimi vuracak duvar aradım işte. kötü hissettirdi kendimi. çok kötü.

o değil de bu yumuşacık cildimi lime lime eden, utanmadan yanaklarımı ve burnumu ısıran soğuklarda bari sevgililer sevgilisi olmayanlara acısın da öyle sarmaş dolaş, dip dibe, el ele, kol kola gezmesin yahu. bir düşünün halimizi be, bre vicdansızlar! sen sevgilinin sıcacık acuçlarında aşkla ısıtırken ellerini benim parmaklarım düşüyor soğuktan!

ayıp!

20100123

la vie en rose

9



bakışlarımı düşüren gözler
dudaklarında kaybolan o gülüş
işte su katılmamış portresi
ait olduğum adamın.
kollarına aldığında beni
sessizce birşeyler fısıldadığında
ah ne denli pembe görüyorum hayatı.
aşk sözcükleri söylüyor bana
her zamankinden
ve birşeyler oluyor bana.
giriverdi işte kalbime
mutluluğumun ortağı
sebebini bildiğim.
benimsin sen dedi
bense onun
yaşam boyu
söyledi bunu bana, hatta yeminler etti hayatı üstüne.
ve onu gördüğüm ilk andan bu yana
hissediyorum
deli gibi çarpan bu yüreği
hiç bitmeyen aşk gecelerini
yerini bulan yüce bir mutluluk
sorunlar, yaslar, evreler.
mutlu yine de, ölümüne mutlu.
kollarına aldığında beni,
sessizce bir şeyler fısıldadığında,
ah ne denli pembe görüyorum hayatı.
aşk sözcükleri söylüyor bana,
her zamankinden,
ve bir şeyler oluyor sonra bana.
giriverdi işte kalbime
mutluluğumun ortağı
sebebini bildiğim.
benimsin sen dedi.
bense onun,
yaşam boyu,
söyledi bunu bana,
hayatı üstüne yeminler etti.
ve onu gördüğüm ilk andan bu yana
hissediyorum
deli gibi çarpan bu yüreği.

bir aşk bu kadar kusursuz dökülebilir melodilere...
yıllardır çok sevdiğim bir şarkıdır.

annemle babamın evlilik yıldönümü bugün. bu şarkı çıktığında hep dans ederlerdi biraz da o sebeple bu günü seçtim bu paylaşımda bulunmak için.

şayet evlenirsem ilk dans şarkımız bu olsun istiyorum.

çok şahane...

ifade edemiyorum...

buradan dinleyebilirsiniz;
http://www.youtube.com/watch?v=8IJzYAda1wA

20100122

belki

1

iyice denizin aile içine girdim ben. ne oluyor nan!

annesi ve halası ile konuşmuştum konser çıkışı. kız kardeşlerini zaten tanıyorum, şimdi de kız kardeşinin sevgilisi eklemiş feysten çocuk burnumu beyendi.

hayırdır inşallah.

o değil de mehmet turgut fotoğrafımı çeksin çok istiyorum.
çok başarılı, tarzını çok beyeniyorum çok takdir ediyorum.
15 yıl falan suratımda kocaman bir tebessümle gezerim sanırım öyle bir hadise gerçekleşirse.
belki, belki, belki bir gün ünlü bir endüstri ürünleri tasarımcısı olurum tanışma fırsatı yakalarım onunla belki, belki, belki çekmek ister fotoğrafımı...

çocuklarım turuncu saçlı olsun. onu da istiyorum. belki, belki, belki o da olur.
ama turuncu bir baba bulmadan... turuncu olmasın babaları.
başarabilir miyim acaba?

belki, belki, belki...
niye olmasın?
olsun!

20100119

2

dün öyle çok yorulunuldu ki of of of.
12de buluşulması olanlarınırken 1 buçuk saat sonra buluşuldu. vapur kaçırıldı bir yarım saat daha rötara girdi kültürel aktivite planları.
çırağandaki sergi gezildi çok kültürlendik biraz da eğlenelim diyerekten cevahirin yolu tutuldu. cevahirden önce bambi'ye gidildi. şu anda bu yazıyı yazan şahıs sabah kahvaltı etmiş olmasına rağmen 1 adet ıslak hamburger ve 2 adet waffle yedi.

cevahirdeki ilgi alanı dahilindeki tüm mağazalar gezildikten sonra sinemanın yolu tutuldu. bakıldı ki izlemek istediğimiz filmin seansı çok geç o vakit 'atlantis'e gider çocuklar gibi eğleniriz denildi. tekrar bakıldı ki atlantis kapalı bowling oynamak konusunda hemfikir olundu.
karşınızdaki zat-ı muhterem ilk defa bowling oynayan arkadaşlarından birine 1.liği kaptırıp 2. oldu. (ama 5 kişi içinden. olsun o da bişeydir, öyle deme okuyucu)

o değil de bugün dilimi deldirdim çok fena gaza gelip. şuanda pişman gibiyim sanki. hiç bir kötü amacım yoktu deldirirken tamamen mazoşit duygularım kabardığı için yaptım. azıcık bir canım acısın bunu da yapmadım demeyeyim diyerekten. ama dildeki piercing garip anlamlar çıkarılabilen bir hadise. o sebeple ne yapmam gerektiğini net olarak bilememekteyim açıkçası. o kadar para verdim acı çektim çat diye çıkarmak da işime gelmiyor. hem böyle ağzının içinde onunla oynaması da çok eğlenceli. art niyetli insanların kuruntularının yanı sıra estetik de görünüyor bence. ama beni hayata bağlayan başlıca 2 faaliyeti nerede ise 'hiç' yerine getiremiyorum şuan. dilim şiş. yataylamasına ortadan kessem 2 adet normal kalınlıkla dil çıkacak o derece. konuşamıyorum ve yemek yiyemiyorum. daha acısı olamaz heralde.

üst paragrafın ana fikri: 'manyaklık bile parayla artık.'

20100118

durum değerlendirmesi

0

dün taksimdeydim. atölye arkadaşlarımızla buluştuk, görüştük, hasret giderdik. 45liğe gittik hoş vakit geçirdik. hepsi kaliteli insanlar, o insanları tanıdığım için mutluyum.
45likten önce sıra selvilerdeki beer house'daydık. orada vazgeçilmez aksesuarım olan yüzüklerimden birini unuttum. 45likten hiç bir hazin kayba uğramadan çıkmayı başardım fakat bershka'da fularımı unuttum.
parantez içinde söylemeyeceğim çünkü bir buçuk yıldır şiddetli istek içerisinde olup da bir türlü içime sinen bir deri ceket bulamıyordum. bu yolda krem, yeşil ve kahverengi olmak üzere bilimum piyasada bulunan her rengini aldıktan sonra sonunda içime sinen siyah bir deri ceket buldum. mutluyum.
bershka'da da fularımı bıraktıktan sonra tünelden karaköye indik oradan vapurla kadıköye geçtim. vapurda da takdire şayan bir başarı göstererek hiç bir şeyimi bırakmadım fakat kadıköyde inmem gerekirken üstün bir başarı örneği sergileyerek haydarpaşada indim. akşamın o saati o soğukta epey bir süre taksi bekledim. taksi geldi istanbulun avrupa başkenti olması dolayısıyla meydanda yapılan kutlamalar sebebiyle kapatılmış yolların büyük bir kısmı. taksinin beni evime kadar götüremeyip boğanın önünde bırakmasını fırsat bilerek gün içerindeki zekamı kutlamak amaçlı KFC'ye koşup Xtreme menü ile ödüllendirdim kendimi. sanırım günün en güzel anı o idi.

malum final haftası ders yok biz de okuldaki arkadaşlarla yarını kültürel aktiviteler içerisinde bulunarak geçirelim dedik. çırağanda pek sevgili dekanımız nazan erkmen'in çocuk gözünden istanbul'u resimlediği sergiyi ziyaret ettikten sonra tiyatroya gidelim diyoruz. bunun yanı sıra temel sanat ödevlerini perşembeye kadar tamamlamalı ve çarşamba günkü teknik resim ve tasarı geometri finallerine hazırlanmalıyım.

ruh halim hala pek iyi sayılmaz. silkelenip kendime gelmek için saçımı kestirip dövme yaptırma planlarımı erkene almayı düşünüyorum.
bitsedegitsek!

20100117

ilk bayılma tecrübesi

3

az önce bayıldım.
midem bulandı.
eğlenceli değilmiş.

20100116

kehanet

5


dün cin çağırdık. neheheh!

bizim alkollü olmamızın bir etkisi var mıdır bilinmez ama acayip formundaydı 'aza'. (adı aza imiş zat-ı muhteremin) çok hızlı hareket etti, parmağım boşa çıktı kaç kere takip etmekte zorlandım epey fincanı.

eskiden tırsardım böyle şeylerden ama epey bir zamandır yanlız yaşamamdan ötürü tırstırıcı bir sürü badire atlattım. bünyem bağışıklık kazandı sanırım, günlük ritüellerimden biriymiş gibi soğuk kanlıydım.

uzun bir süre beni hiç sallamadı, elife çalıştı hep. elif'in soru sormasına fırsat bırakmadan yazdı bir sürü şey, o derece. kobay gibiydim yalnızca enerjimden faydalandı. işin ilginç yanı ben parmağımı çekince orada kaç kişinin parmağı olursa olsun hareket etmiyor fincan, ben gelince gaza geliyor çılgınlar gibi görevini icra ediyor. nasıl bir beyin gücüyse artık benimki.

neyse uzatmadan beni kale alıp geleceğime dair söylediği kehanetlere geleyim.

iş hayatımda acayip başarılı olacakmışım. bana aferin demekle kalmayıp fevkalade sıfatını kullandı bu başarım için. elif 'aylık ne kadar maaş alacak peki?' diye sordu bu şatafatlı cevapların üzerine, aza bey 9 milyar (ben eski kafalıyım kardeşim onun 9 bin olduğunu anla artık sen) alacağımı söyledi. ağzım kulaklarımı geçip enseme doğru ilerlerken verilmiş olan bu şiddetli gazın etkisiyle 'oha! bebekten de ev alırım ohh ooh misss...'geyikleri çevirirken ben aza bey EVET'in üzerinde 1 tur attıktan sonra 'bebekte ev' yazmak suretiyle keyfime keyif kattı. tekrar teşekkürlerimi iletiyorum buradan sevgili cin kardeşime...

'evlenceksin, aşık olcaksın' şeklinde türkçemizi katlederekten bir kaç gerçeği (!) daha su yüzüne çıkardı kendisi. 'ne zaman ne zaman?' haykırışlarıma 9 eylül 2010 tarihini yazarak yanıt verdi ki bu o genç adamla ilişkiye başlayacağım tarihmiş.

adı 'ahmet' imiş bu kehanete göre sevgili zevcemin. (zevce erkekler için kullanılır mı acaba?) ağustos ayında bodrumda ailemle çıktığım tatilde tanışacakmışız. ben bu ailemle çıktığım tatilde tanışma hadisesine 'ailemle tatildeyken neler yapıyorum acaba ben yahu...' yorumunu getirip pis pis sırıtaraktan söylenirken 'olsun o kadar. aşk bu.' yazdı peki dedim ben de. bu arada 'ahmet' kumral ela gözlü imiş bu kehanete göre, çok sevindim. sarışın olsun, renkli gözlü olsun, kumral olsun, ela gözlü olsun favorimdir zaten.
'çılgınlar gibi aşık olacaksın, çok mutlu olacaksın' dedi bana. olabilir, buna inanırım. yer yüzünde çılgınlar gibi aşk yaşayacak biri varsa o da benimdir zaten muhtemelen. 5 buçuk yıl sonra da ilişkimizi resmileştiriyormuşuz vatana millete hayırlı olsun.

inandım mı? inanmadım. ama böyle şeyler hep gereksiz bir beklenti, heyecan içine sokar ya insanı, öyleyim. mesleğini, okuduğu okulu falan bilmiyormuş öyle söyledi. bir tarafından sıkıyor olsa onları da sıkardı diyerekten bir parça daha umutlandırıyorum kendimi ama yine de öyle büyük bir beklenti içerisinde değilim, ama yine de içerisindeyim. hem sıka sıka 'ahmet' ismini mi sıktı o kadar afilli cafcaflı isim varken. ahmet ne yani?
sana ne ya! inanırım, inanmam hem! allahalla...

öyle işte. şimdi gelip de bana 'cin min yok keklemişler seni ehe ehe!' ayağı yapma boş ve çok konuşmuş olursun. gözümle gördüm, daha önce de bir çok defa içerisinde bulundum bu metafizik karşıtı hadisenin. in mi cin mi bilmem ama var yani öyle bişey bunu bilir bunu söylerim. haa bir de elif sevgilisini aradı, çocuk açmadı telefonu elif sordu işte niye açmıyor telafonumu falan diye aza bey de 'uyuyor' yazdı. 1 buçuk saat sonra falan sevgilisi aradı 'uyuyordum duymadım telefonu' dedi. bu da ilginç bir yaşanmışlık.
öyle...

deniz yılmaz

5

'bu adam benim içimi dışımı, kışımı başımı her şeyimi yazıyor!' dedim deniz yılmaz içün az evvel. sonra like'a bastım.
feysten dürtmüş. sonra mesaj attı. mesajlaşıyoruz... öyle...
kafam güzel...

20100115

profil fotoğrafı

0

şu profil fotoğrafımı da gördükçe çok gülüyorum. gazete manşetlerindeki kaynının tecavüzüne uğramış genç kız fotoğrafı gibi.
söyleyeyim dedim...
öylesine...
sana ne be!

düzensizliğin düzeni olacak adam

0

hayatım bir anda öyle bir düzensizleşti ki, gecem gündüzüm birbirine karıştı. yarım yamalak var olan ruh halim de buna paralel ivmeyle hareket ediyor. çok garip hissediyorum kendimi.
ne aynı ritmi tekrarlasın dursun istiyorum eskisi gibi, ne de ritim kaçırsın istiyorum hayatım. düzensiz hayat insanı değilim ben bunu farkettim bu garip yeni düzen içerisinde.

uzun bir süredir ruh halimi toparlama konusunda kendime bir faydam dokunmadığından başkalarından medet umuyorum hep. öyle yorgunum ki biri gelsin de bana çeki düzen versin diyorum. ne bileyim hayatıma onun dahil olmasıyla daha bir düzenli yaşamak zorunda olayım, giyinip kuşanmaktan, kendime bakmaktan zevk alır hale gelip şu paspal halimden kurtulayım, özünde sevdiğim bu hayattan daha bir parça daha zevk alayım istiyorum.

ama tabi ki herhangi biri olmamalı bu şahıs. herşeyimi anlatabilmeliyim mesela geçmişimi, geleceğimi, neyi niçin yaptığımı anlatabilmeliyim ve en önemlisi tüm bunları anlamalı. öyle akıllar vermeli ki ben bunu niye düşünemedim diye kendimden utanmalıyım bazen. bilmediğim bir sürü şey bilmeli mesela, ağzım açık dinleyebilmeliyim, yeni şeyler öğrenmeliyim ondan. sonuç olarak da tüm bu erdemleriyle gurur duymalıyım.

daha önce yaşamadığım bir sürü şeyi paylaşmalıyız beraber. akşam eve geldiğimde aşkla hatırlamalıyım her birini. yaptığı ufacık bir hareket, söylediği ufacık bir söz onu sevmemin ne kadar da yerinde bir iş olduğunu kanıtlar nitelikte olmalı bana.

olmalı da olmalı işte.
'ben' ve uçuk kriterleri...
benimle başım epey bir dertte bu aralar!

20100113

69

0

'şu izleyici sayısı 70 olsa da blogum fantazi yapmaktan kurtulsa artık' diye geçirdim içimden.

bitti (mi?)

12

artık her şeyin sonuna geldiğini düşünürsün ya bir an. bitti dersin 'bitti'...

upuzun bir yolun sonuna gelirsin bitti dersin, gideceğim yol bitti...

saatin alarmı çalar gece bitti dersin, uyku bitti...

bir koza parçalanır görürsün 'işte bitti' dersin, bitti...

işte öyle bitti derken o upuzun yolun sonunda denizi görmek, gözlerini açtığında sabahın ilk ışıklarını teninde hissetmek, parçalanan o kozadan tüm ihtişamıyla çıkan kelebeği seyretmek gibi işte. bitti derken aslında bitenden çok daha güzel bir hayata başladığını görmek...

hayat bazen güzelliğinle utandırıyorsun beni.

20100112

istersen hiç başlamasın

0

İstersen hiç başlamasın
Bu hikaye eksik kalsın
Onca yaraların ardından
Yeni bir aşk yaratamazsın

Örselenmiş bir çocukluk
İşte benim bütün hikayem
Kaç sevda geçse de yüreğimden
Bu yıkıntıları onaramazsın

İstersen hiç başlamasın
Geç kalmışız birbirimize
Yanlış kapılarda geçmiş bunca yıl
Dönemeyiz artık ilk gençliğimize
İstersen hiç başlamasın
Söz verelim kendimize...

Murathan Mungan

altın mucuk

0


kendimi altın mucuk ödülüne layık görüyorum bu gece.
ama öpücük olan 'mucuk'dan değil. resim 1a'da görülenden.

Placebo-A Song To Say Goodbye

0

You are one of god's mistakes
You crying, tragic waste of skin
I'm well aware of how it aches
And you still won't let me in
Now I'm breaking down your door
To try and save your swollen face
Though I don't like you anymore
You lying, trying waste of space

My oh my
A song to say goodbye
A song to say goodbye
A song to say goodbye
A song to say
Before our innocence was lost
You were always one of those less than lucky 7s
And the voice that made me cry

You were mother nature's son
Someone to whom I could relate
You're needle and your damage done
Remains a sorted twist of fate
Now I'm trying to wake you up
To pull you from the liquid sky
'cause if I don't we'll both end up
With just your songs that say goodbye

My oh my
A song to say goodbye
A song to say goodbye
A song to say
Before our innocence was lost
You were always one of those less than lucky 7's
And a voice that made me cry
It's a song to say goodbye

20100111

iyi

0

sanırım hayatta duyabileceğin en yıkıcı şeyi duydun. en ağırıydı. ondan titriyor ellerin, boğazındaki düğüm o yüzden sanırım.
en güzel aşkı sen yaşayasın diye en iyi olmaya, kusursuz olmaya çalıştın hep. 'ne mutlu başardım, başarıyorum' dedin kendine, sevdiğin insanlar tarafından takdir edildikçe.
ne söylendi peki şimdi sana 'aşkı haketmeyecek kadar iyisin!'.
kaybedilmemek için aşkı haketmiyorsun sen.
çok bencilce değil mi? evet bencilce.

daha ağırını işitemezdim heralde. duyduğum hiç bir söz bundan daha çok yakamazdı canımı. namusuma dil uzatılsa dahi...
sadece ödetirdim bu kendini bilmezliği. çünkü kendimi bilirim. ne olduğumu ne olmadığımı bilirim.
şimdi de biliyorum. canının acımasından korktuğun için canımı acıttığını biliyorum.

sen genzine kaçacak tozdan korktun, ben yanan ruhumun dumanını soludum az evvel.

benimle aşk yaşayamayacak kadar çok seviyormuşsun ya beni, ben de yaklaşmıyorum sana artık.
yumruğunun acısından korktuğum için değil. yüzümü, gözümü kan içinde bıraksan da yanmaz canım bu saatten sonra. bana yumruk atmak zorunda kalmayasın da canın yanmasın, beni kaybetme korkusunu daha fazla taşıma yüreğinde diye gidiyorum. ben de bu kadar çok seviyorum işte seni.

lades mi?
kazandın farzet.

aşk mı?

4

ben hiç aşık olmadım.
güzel duygular hissettim evet zamanında. ama güzel duygulardı yalnızca. yalnızca tutkuydu onlar.
elimi ilk tutan adamı elimi tuttuğu için sevdim. ayrıldığımızda elimi tutacak kimsem olmayacağı için ağladım. yaşadıklarımıza aşık oldum, yaşadıklarımızı unuttum.

hiç bir giden benden bir parça götüremedi yanında. hiç biri benden bir parça koparacak kadar güçlü ve büyük değillerdi çünkü. sadece alışkanlıklarımı alabildiler. onlarla vedalaşması da çok zor olmadı, çünkü hepsi 3 4 haftalık alışkanlıklardı.

ben de kimseden bir parça götürmedim. onlardan alabileceğimin en büyüğünü aldım zaten. 'ben'i götürdüm. kimisi gideceğimi söylediğimde farketti hayatından neyin eksileceğini, kimisi bir müddet sonra anladı neyin eksildiğini. ama istisnasız her biri fakettiler giden 'ben'i ve istisnasız geri istediler.

sabırla bekleyenler oldu bir de. sevip de söylemeyenler, söyleyip de 'belki'lerle yaşayanlar oldu. kimisi alkolün dozunu kaçırıp hastanelik oldu başında bekledim benim hiç bir hatam olmamış olsa da, kimisi sabahlara kadar yağmurun altında bekledi, komşulara anlattı derdini. 'belki'leri olanlara hiç umut vermedim, bu yüzden hiç üzmedim onları. hiç birinin bana nefretle baktığını görmedim. aşkları sevgileri bitse de hep özel oldum onlar için.

yıllarca 'kusursuz adam'ı yarattım kafamda. onu aradım, onu bekledim. bir iki defa beklemekten yorulup bir başkasıyla mutlu olmayı denedim. tabi ki kısacık sürdü. bir süre önce farkettim ki 'kusursuz adam' yokmuş. yalnızca 'ilişkiyi kusursuzlaştıran adam' varmış. ilişkinin olmazsa olmazlarını mükemmellikle yerine getiren adam olabilirmiş sadece. 'kusursuz adam' kendini kandırmacaymış.

o adam da tabiki kusur işler, kimi zaman farkında olmadan incitir seni ama ilişkinin olmazsa olmazlarını 'sevgi'nin olmazsa olmazlarını mükemmel yapar. öyle bağlar, öyle aşık eder seni kendine. o mükemmelliğiyle örter sana göre kusur sayılan kısımları.

belki çoğu insan gibi bir düzine ilişki yaşamadım kendi doğrularım doğrultusunda, ama ne yaşıyorlarsa onlarla beraber yaşadım. her iki tarafında hatasını görebilen taraf oldum bu tarafsızlığımla. hep prensip edindiğim gibi; hata yapan taraf olmak yerine başkalarının hatalarını görerek doğruları buldum. hayatın her kulvarında bu felsefe sayesinde 'çok yaşamış'ların nasihat almak istedikleri biri oldum.
yanlış anlaşılmasın bununla gurur duymuyorum. elbet birebir içinde olmadığım için kaçırdığım güzellikler de oldu. yaşanılan hiç bir acıyı onlar kadar gerçek hissedemedim belki dışarıdan. ama o güzellikleri yakalamanın yollarını, tüm o acılardan uzak kalma yöntemlerini öğrendim.

artık aşık olma sırası bende diye düşünüyorum...

20100110

Kurban- Gelme

0

Gözüm yoktur amma
Gönül çok uzakta
Belki çoktan öldü
Belki yaşar hala

Herşeyi görensin
Yerimi bilensin
Sakın gelme asla
Gelme haber yolla


Yoluna çıksam da
Sararıp solsam da
İlacım sen olsan da gelme

Bir ses ta derinden
Dedi vazgeç yol yakınken
Yollar bana koymaz
Tutarsan elimden

Herşeyi görensin
Yerimi bilensin
Sakın gelme asla
Gelme haber yolla


Yoluna çıksam da
Sararıp solsam da
İlacım sen olsan da gelme

ben bu adamları bu sebeple seviyorum işte. inanılmaz olmalarının sebebi bu tam olarak. her dize, her mısra bambaşka bir yerinden süzülüyor aklımın. ilginç taraflarından bir diğeri ise şarkıda hepi topu bir avuç kelime bulunması.
ne yapmalı, nasıl anlatmalı diye düşünürken dolanmaya başlıyor bir melodi kafamın içinde ve diyorum 'yazmak için niye çabalıyorum? böylesine derin ve net ifade edilmişi varken'.

zor değil youtube'a yazın da bir dinleyin bakalım neden bu kadar konuşmuş bu kız.

bu gece de haliyet-i ruh-iyeme tercüman oldun Kurban. üçbinsekizyüzatmışsekizinci kez teşekkür ederim...

haydi yalnızlığım, uyuyamayabilen bu insanı uyutma zamanı...

NOT: okanın ses tonuyla evlenmek istiyorum. yada zekası ve ses tonunu sarışın, renkli gözlü, uzun boylu ve kaslı bir beye modifiye etmek istiyorum. sonunda beyim olması şartı ile tabiki.
0

kendi dünyam olsa keşke.
istediğim insanların sevdiğim özelliklerini yüklesem sadece onlara, hep iyi yanları kalsa böyle. can sıkıcı olan tüm anıları silsem.

bu kadar. daha fazla bir şey istemiyorum kişisel dünyam için. yat, kat, mal, mülk, kürk, pırlanta falan olmasın. sadece üzmeyen, üzmeyecek insanlar... (şu dünyada henüz tanışamadığım cinsten)

kendime not: neden diye sorma kendine. sakın sorma! işin içinden çıkamıyorsun sonra. sen de biliyorsun. 'ben'; bak bana bakayım dikkatlice, gözlerimin içine şöyle ''ı ıhh canım'' unutma bunu.
heh. aferin.

20100108

nabruk'ta sıçma anı'

0

nabruk.com'daki kurban09 kod adlı arkadaşım; ne yapıyorsun seeeen?
'internetten buldum kurban'ın sahip albümü hakkında yazı yazmış' diye çotadanak yapıştırmışsın oraya benim blogun linkini. feysbuk adresimi falan da bulup yazsaydın oraya! ben keyfimden böyle siyah bantlı fotoğraflar altında hayatımı deşifre ediyorum sanki.

nabruktan beni bulup gelmiş pek sevgili okurlarım (eğer ki varsanız) yazdığım her şey aramızda sır olarak kalsın olur mu? (he olur dediniz zaten eminim) demek yerine kurban çerçevesince sansasyon yaratacak kişisellikte bilgiler vermekten kaçınıyorum an itibari ile.
vatana millete hayırlı olsun.

özel sorularınız olursa mail atın değerlendireyim. öhöm!
eheheheh...

seviyorum ülen!

0

ben hayatı, yaşamayı çok seviyorum.
çok çok çok çok seviyorum.

dostlarımı, arkadaşlarımı öyle çok seviyorum ki. annemi, babamı...
ellerimi, kollarımı, bacaklarımı, ağzımı, yüzümü, kıçımı, başımı dişleri ve pençeleriyle türkiye haritasına çeviren kedimi bile çok seviyorum.

bazen olanca yalnızlığımı yüzümü çatada çutada vursa da, beni 20 yılımı geçirdiğim taşına toprağına kurban olduğum memleketimden ayırmış olsa da hatta annemi ve babamı edie ile büdü rolünü üstlenmek zorunda bırakmış olsa da istanbulu da seviyorum.

hayaller işte, umutlar, küçücük küçücük mutlulukları sevmek için sebeplenmede bitiyor herşey. bu yüzden kendimi de seviyorum.

NOT: niye böyle sebepsiz bir coşup bir duruluyorum acaba ben?

yaşlanabilirim artık

2


ellerim avuçlarında kırışsın sevgilim,
tenim dudaklarınla yıllansın.
kimsenin duyamayacağı o ince nağmelerde yeniden hissedelim birbirimizi
belki bundan 40 yıl sonra.

son dokunduğum ten seninki olsun,
son hissettiğin sıcaklık benimki.

başım dizlerinde saçlarımda dolaşırken parmakların
bir kez daha bakayım yılların bizden çalamadığı o sonsuz aşkla aydınlanmış yüzüne,
ve son bir tebessüm bırakıp gideyim,
bensizliğinde avunacağın yüzümde.
gideceğimi bilmeden, ben gitmeden söyleyemesen de
biliyorum...
ben de seni seviyorum...

not: dün gece az biraz alkolün ardından yatağımda uyumak için debelenirken geldi aklıma. o kafayla unutacağımı bildiğimden telefonuma yazdım. öyle. bu bilgi sizin hayatınızda büyük bir değişiklik yaratmayacak evet. biliyorum.
0

sevgini kalbimden çıkarıp kuru bir yaprağın üzerine koydum. sımsıcacık bir öüpücük kondurdum üzerine de, hiç hissetmediği o yanağa ulaşabilmesi için. çok sert esmesin şimdi rüzgar. hafif meltemi sana da, bana da yeter sevgilim. hafif meşrep kafamla, mızlayan, söz dinlemeyen kalbimle gelebilirim bu gece yanına. uzaktasın biliyorum ama yanına kıvrılıp okşayabilirim mis kokan saçlarını, sevdiğimi söyleyebilirim kulağına ilk defa sıcacık nefesimle. ama yapmıyorum sevgilim, yapamıyorum. seni sevdiğimi kendime dahi itiraf edemezken benim olmanı isteyemiyorum. yanlış yapıyorsun, söyleyemiyorum. yanlış yapıyorsun sevgilim, yanlış yapıyorsun, yapma, görüyorum...

20100107

beyaz

2

devam et sen, seviş onlarla
hiç yakalayamadığın o gerçek mutluluğu
ara o küflenmiş, pas kokan vücutlarda
sen de kaybet masumiyetini o kolların arasında

aşıkmış gibi yap her birine tek tek
gözlerini, dudaklarını beğendiğini söyle onlara
hatta yıllardır beklediğin kadın olduğunu anlat
saçlarını okşayarak uyut her birini, yorulduktan sonra
ayrı gecelerde ayrı yataklarda...

papatyalar götür demet demet en beyazından
beyazlıklarını yitireli yıllar olmamış gibi davran
gönüllerin fatihi olmayı hep sevmişsindir sen,
teker teker her birinin gönlünü kazan


hatta kendini de kandır sevgilim
mutlu olduğunu, aşık olduğunu hisset
aşk sevgi adamısın sen, aşık olmak için yaratılmışsın,
her biri ayrı sevsin ayrı okşasın tenini
ve sen onur duy başarılarınla, bu başarıların en büyüğüne layıksın


üzülme benim için, ah etme arkamdan
ne seviştiğin kadınlar gibi loş odalarda
şarap şişeleri içinde yıllandı ruhum
ne de onlar kadar düşkün ve aşka muhtaç oldum ben.
sensizliğe aşık olup her sabah sulamaya devam ettim bahçemdeki beyaz papatyaları,
bir gün gelmeye karar verirsen onları daha beyaz bulasın diye benden.

20100104

charlie di

0


benim kedim niye bu kadar şapşal yahu.
koltuğunda yatıyor bende bebek sever gibi seviyorum böyle 'kızııımmm, aşkıııımm...' diye. gözümün içine bakıyor böyle, sonra gözünü kaçırıyor. bir kaç saniye sonra ağır ağır tekrar bakıyor. ama kafa oynamıyor. sadece gözler.
ay çok salak görünüyor yaa.

bir de gidip duvarın önüne oturup duvarı seyrediyor. şizofren gibi. boş duvar, hiç bişey yok üzerinde.
babasızlık mı içine işliyor hayvanın noluyor bilmiyorum.
eheh.

ödülüm ödüllüyüm hobarey!

6


artık ödüllü bir bloggerım sevgili okuyucularım. bu kutsal nişanı bana layık gören sevgili okuyucum Gia'ya sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.

ödül alanların bunları yerine getirmesi gerekiyormuş efenim;

1.Sizi ödüllendirene teşekkür edin.
2.Sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın
3.Ödülün logosunu yayınlayın
4.7 Yaratıcı blogeri ödüllendirin.
5.7 Blogun linklerini yayınlayın.
6.Ödüllendirdiklerinizi haberdar edin.
7.Kendiniz hakkında 7 ilginç şey yazın.

şimdi bu ödüle layık gördüğüm pek saygıdeğer bloggerları açıklıyorum;

ilk sıra tabiki Gökmen Kaya'ya ait


'melih'

Bin Şu Taksiye Bağartma Adamı!.

Brokolik

benden de bu kadar olsun.

ve hakkımda 7 adet ilginç şey yazmalıymışım. hımm...

1. kayıp prense kimi zaman şarkılar, şiirler, notlar yazdığım gibi doğacağını umduğum çocuklarıma da notlar yazıyorum bazen. yeterince ilginç sanırım bu.

2. düğünümde 'muse- supermassive black hole' muhakkak çalacak. yıllar önce buna karar verdim.

3. birine yazdığım gizli bir blogum var. yazıyorum evet.

4. gülerken bir anda çok şiddetli ağlayıp, daha sonra tekrar gülüp, daha sonra tekrar ağlayabiliyorum.

5. yüzerken kendimi hep deniz kızı gibi hissediyorum.

6. mumyalanıp tabutuma cimento dökülmesi suretiyle istanbul boğazına gömülmek istiyorum.

7. öldüğümde maykıl ceksınla evlenmeyi planlıyorum.
3

yarım saat boyunca ağladım. animasyon seyrederken başladım.
animasyon izlerken ağlayan bir insanım.

ayrıca sesim kısılmış ağlarken farkettim çok iğrenç ağladım çünkü.

iyi bu yarım saatlik ağlama epey bir götürür beni...
0

manyaan biri penceremin önünde durdu döndü yüzünü, baka baka kar maskesi giyiyor!
pencerede çıkıyor silüeti oradan görüyorum.
manyak mıdır nedir!

tanrım seni severim bilirsin...

2


tanrı güzelliklerle dolu bir paket bıraktı kapımın önününe 2010dan önce. sevdim paketimi. çok güzel şeyler çıktı içinden.

ama hayata karşı sukunetimi korumaya devam ediyorum. kendinden korkuttu beni. tabi ki korkuyorum. güzel olan her şey bitermiş dediler ya hani. güzel olan her şey başlar mı peki? yani muhakkak güzel olacak tanrı da biliyor mesela bunu ama sırf eziyet olsun diye elinden alabilir mi, daha sımsıkı sarılma fırsatı dahi bulamamışken?

güzel olan şeyler insanı üzer mi peki? yada paranoyalarla korkutur mu? insan niye paranoya yapar ki? eğer ortada gerçekten üzücü bir şey varsa zaten öğrenince üzüleceksin, ortada hiç bir şey yokken paranoyalara inanıp üzülmek saçma değil mi? saçma.

neden düşünce gücümün hızına yetişemiyorum bugün, kendimi iyi ifade edemiyorum, kopuk sapık paragraflar yazıyorum? peki, peki neden bu kadar çok soru soruyorum? çünkü öksürüyorum, çünkü hastayım, çünkü çizgifilm izliyorum, çünkü...

yazamadım!

tanrım seni severim bilirsin...
yap bir güzellik, hadi be hacı...
(oha hacı dedim koskoca tengri'ye!)

NOT: ay dur çok alakasız da bir fotoğraf koyayım. lütfen. nolur.
heh.

fotoğraftaki baaaayan 1929 türkiye güzeli, türkiyenin ilk tescilli güzeli feriha tevfik'miş. 'nur içinde yatsın'dır şimdi heralde...

20100103

placebo - sleeping with ghosts

0


The sea’s evaporated
Though it comes as no surprise
These clouds we’re seeing
Their explosions in the sky
It seems it’s written
But we can’t read between the line

Hush
It’s okay
Dry your eye
Dry your eye
Soulmate dry your eye
Dry your eye
Soulmate dry your eye
Cause soulmates never die

This one world vision
Turns us in to compromise
What good’s religion
When it’s each other we despise
Damn the government
Damn the killing
Damn the lies

Hush
It’s okay
Dry your eyes
Dry your eyes
Soulmate dry your eyes
Dry your eyes
Soulmate dry your eyes
Cause soulmates never die

Soulmates never die
Never die
Soulmates never die
Never die…
Soulmates never die

günün şarkısı. aslında bir ömrün şarkısı,çok severim ama bu sabah kafamın içinde bu çalıyordu uyandığımda o yüzden günün şarkısı. evet.

albüm kapağı da ilk gördüğüm andan beri beni benden alır. çok başarılı.

20100102

0

anlatmayacağım yılbaşını falan vazgeçtim.

gece çok gök gürledi, şimşek çaktı. korktum yine. gök gürültüsüne uyandım uyuyamadım.
kedime sarıldım cesaret versin diye ısırdı eşşoğlu. yastıklardan ve oyuncak ayılardan medet ummayalı da yıllar oldu.

gök gürlemesin. korkuyorum. tehdit olarak mı algılıyorum acaba ilk insanlar gibi...

ben gideyim de içeyim biraz...

kimo parti no:2 ve yeni yıl

0

yeni yıl eskimeden bir an evvel bir şeyler yazayım dedim.

yeni yıldan bir gün önce okulda yeni yıl partimiz vardı. içtim, kop kop yapılan mekana pencereden girdim, epey bir süre kop kop yaptım, bunaldım çıktım. yemekhanenin arkasında içmeye devam ettim. sonra önüne geçip ateş yakaraktan bizim gibi dışarıda eğlenmeyi tercih etmiş gençleri başına topladım. sohbet ettik, eğlendik. end. tas. mezunu bir genç ablamız ateş dansı yaptı. pek beğendim.

sınıf arkadaşlarımdan çok sevdiğim bir tanesi beni ilk gördüğü andan beri deli divane seviyormuş. bütün o yapılan jestler, iltifatlar ondanmış. evlenme teklif etti. hiç hoşuma gitmedi bu gelişme. demekki neymiş; 'ilişkinizin yıllanmadığı erkekler sana aşırı iyi davranıyorsa bir an evvel kendini uzaklaştırmalısın'mış.

iyi niyetli düşünen aklıma çısayım! bir değil, iki değil akıllanamadım hala.
sonra paranoyak oluyorum bu tip kandırmacı davranışlar yüzünden!

neyse devam edeyim kaldığım yerden. çok sarhoş bir heykel mezunuyla karşılaştık, tanıştık. epeyce konuştuk sohbet ettik. o sırada bölümdaşım 2. sınıflardan bir çocuğun burnuna yumruk attım istemeden. tokat da değil yumruk bildiğin. nasıl başardım bilmiyorum. pazartesi okul çıkışı tenhada dövüşmek üzere sözleşip ayrıldım okuldan.

yazasım kaçtı yanlız bir anda. sonra devam edeyim.