20100428

filaş haber

0

aman tanrım!
günahını aldım adamın. breh!
feysbukunu kapatmış.
ankara konseri epey sıkıntılı geçmiş. sahneye 3 saat geç çıkıp 1 saat bile kalmamışlar sahnede.
konserden sonra Burak seyircilerin arasına karışıp üzgün olduğunu şahsen daha fazla sahnede kalmak istediğini söylemiş.
Deniz bir haltlar karıştırmış yine sanıyorum ki millet kin kusuyor şu anda ona.

eh olacağı buydu ama. ben dedim mi? dedim evet.
millet her bir şeyin farkına varacak bir gün dedim. hatta Burak'a da dedim bunu. yarın eskişehir konseri var gecenin bu saatinde arayamayayım dedim ama kaç gündür aklımda.
canı epey sıkkın olsa gerek.
hiç kıyamıyorum bu adama da melekten bozma bir şey olduğundan.

Burak'la konuştuktan sonra olayın iç yüzünü yazarım yine.

Deniz Yılmaz yazık ediyorsun gruba. kes şunu artık!
0

ahahah deniz yine silmiş feysbukundan beni. engellemiş de bu sefer. ahahah.
adam ölüm yahu!

şunlar için uğraşıyor, zaman harcıyor ya daha da bişey demiyorum.

yazı

0

ne biçim de hiç bişey yazmıyorum.
kendimle konuşmaya biraz daha fazla ağırlık veriyorum son zamanlarda. halbusi kendimden çok rahatsız oluyorum. çok gereksiz, çok boş konuşan bir ton insan yetmezmiş gibi ben de onlaradan olup kendi kendimi yoruyorum.

'eve gidip kafamı dinleyeceğim biraz' derler ya hani. insanın kafasını dinlemesi için eve gitmesine gerek yok kanımca. benimki gayet kalabalık ortamlarda da avazı çıktığı kadar konuşuyor kendi içinde.

rahatsızım içerideki konuşan hatundan.

dövme yaptırdım, belime gelen saçlarımı kısacık kestirdim ama depresyonda değilim hayır. aynı hayat, aynı zorluk, aynı katlanma çabası ve (iyiki) güzelleştirmeye çalışan bir avuç insan...

panik atağımın belirtileri şiddetleniyor yanlız o sıkıyor biraz canımı.
ölmek en büyük korkum haline geldi öyle ki bir saniye çıkmıyor aklımdan. boğazımı kurutuyor, nefesimi kesiyor.
koruma falan tutucam; böyle magnum silahları olan, izbandut gibi 5 10 tane siyah giyen adam.
çok param var sanki...

kendini susturabilen varsa benim kendimi de sustursun lütfen.

20100418

0

görmekten bıkmayacağım bir yüzün, ruhumdaki karanlığı yıkayacak bir gülüşün ve avuçlarlarımı hapsedecek ellerin olsun.
onların canımı acıtacak sözlerini unutturacak gözlerin...
kolların olsun göğsünde beni nefessiz bırakacak.

bir deniz kenarı olsun. dalga sesleriyle karışan fısıltılarım olsun kulağında. kokun karışsın denizin kokusuna. işte en sevdiğim koku olsun.

beyazlığımı kirletmeyecek kadar temiz olsun ellerin...

öyle bir anı ol ki gözlerimi kapattığımda kirpiklerim ıslansın. yada son kapatışımda içimde gölgen kalsın.

adın olsun bir de,
bir de adın olsun senin.
adın olsun en güzel sesimle sesleneceğim...

konuş benimle!

20100417

aman piyasaya dikkat!

1

pek sevgili izleyicilerim bu sefer girişi, gelişmeyi, sonucu bir yana bırakıp direk konuya dalmak istiyorum çünkü fevkalade gazım şu anda bahsedeceğim konu hususunda.
sakınlıkla (bakın özellikle sakınlıkla) bir müzisyeni, artisti, futbolcuyu v.s. tanımadan hayranı olmayınız. hayranlığınız yaptığı işle sınırlı kalsın çok rica ediyorum.
kafanızdan şahane meziyetler ekleyip o adama yapıştırmayınız. çok acı ama öyle bir dünya yok malesef. devasal bir hayal kırıklığı yaşayacaksınız sonra benden söylemesi.
ropörtajıymış, canlı yayınıymış, konser performansıymış hepsi hepsi oyun arkadaşlar. özellikle müzik piyasası için söylüyorum bunu ki bir şekilde içine dahil oldum o piyasanın, azımsanmayacak derece sahte yüzler var.
tam tahmin ettiğim sevimlilik ve samimiyette bulduğum insanlar yok mu? onlar da var elbet (bkz: Burak Gürpınar-Kurban, Barış Orhan-Deja-vu) ama söylediğim gibi çok azınlıktalar.
günlük hayatımızda bile milyon tane karakter bozukluğu olan insan varken çevremizde o piyasanın içinde de olayların aynı şekilde yürüdüğünü (belki şahit olduklarımızdan çok daha iğrenç şekilde yürüdüğünü) kabullenmekte zorlanmayın arkadaşlar.
ve ve ve esas can alıcı kısma geliyorum;
şarkı sözlerinde anlattıkları, isyan ettikleri konuların başrollerinde bizzat kendileri yer alıp, kin kustukları karakterleri kendileri oynuyorlar. inanın o ince hisli, o detaycı, o uç noktada zeki, o eleştirel adam değiller yüz yüze geldiğinizde.
özellikle bayan arkadaşlar için söylüyorum tüm bunları; canınızı yakmak için bir saniye düşünmeyecek kadar yüksek egolara sahip bu adamlar ve inanın kasıtlı olarak o denli ince ruhlu, duyarlı adamlarmış gibi davranıyorlar. yoksa satmaz arkadaşım o albümler. 'öfff iyi saçmalamış. 'O' hayatta öyle bir adam değil.' demeyin. en azından 'O'nu yeterince tanımadan demeyin. o kadar klavyenin tuş takımını harabediyorum burda; birileri de benim gibi kendini 'zeki, uyanık' sanıp kör gözüyle gidip duvara toslamasın diye.
hem hem hem ananız mıyım, babanız mıyım nan! allahalla! sallamayacaksan, sallama kardeşim. hayat senin hayatın. ciğerini söksünler yerinden. yaşayarak öğren.

eklemek istediğim son bir şey var ki onu da yaşıyorum şu anda. bir grubun 1 yada 2 elemanın karakterinden haz etmiyor olabilirsiniz albümünü alıp, konserlerine iştirak ederek onlarla akraba olmazsınız. gidin müziğin tadını çıkarın. grubu desteklemeye devam etmelisiniz çünkü bizim ilgilendiğimiz kısım olayın müzikalitesidir. bırakın o karaktersiz arkadaşlar ettiklerini bulup kendi pisliklerinde boğulsunlar.

kustum. bitti.

SON

NOT: Burak'a öyle bir sarılır, öyle bir sıkarım ki ben...
kesinlikle olması gerektiği gibi doğru düzgün bir adam. tam anlamı ile 'adam'.
o piyasanın içinde 15 yılını geçirip böylesine sağlam karakterli olduğu için tebrik ediyorum cancağzımı.

20100412

0

çarşamba günü Burak'la buluşacağız. 'hayatımda olmalı' dediğim ikinci insandı (hani deniz gitti ya) artık en birinci o.
geçen hafta aradı tam 1 saat telefonda konuştuk ki ikimiz de şaşırdık bu hadiseye. ilk telefon konuşmasında nasıl iki insan 1 saat boyunca konuşur düşüncesinin akabinde kikirdedik. gerçi yüz yüze konuşmuştuk zaten ama hepsini toplasan ancak 1 saat eder.
gülüyorum ben o adama çok. ses tonu, mimikleri ve esprileri ciddi bir ahenk içinde. o kadar samimi, o kadar içten, o kadar sevimli olabilir bir insan ancak. adamı düşündüğümde mutlu oluyorum resmen. içim gülüyor.

rüyamda görmüş idim geçen sene. esprileşip gülüyorduk karşılıklı. sonra uyurken attığım kahkahanın sesine uyandım ki daha önce ne uykumda konuşmuşluğum falan bile yoktur. nefes alıp verişim bile duyulmaz.

öyle bir şey işte Burak.
sevgi pıtırcığı oldum şu anda bunları yazarken. birazdan somut olarak da sırıtmaya başlayacağımı düşünerekten kısa kesiyorum.

sayesinde ruhumun bir ucu ışık saçıyor bu gece.
0

okuldan döndüm. evimin merdivenlerini iniyorum birer ikişer. ilk defa apartmanın ışığını yakmayı unuttum (adımı hala hatırlıyorum) o sebeple temkinliyim. son basamakta duraksadım. evimin kapısının önünde poşetimsi, paketimsi bir şey var sanki.
karanlık. gözlerimi kısıyorum ama seçemiyorum. son basamağı inip hemen uzandım ışığa. kafam yerde, gözlerim kapının önünde.

çiçek mi?

kapının önüne bırakılmış beyaz gelinliği ile bir buket papatya...

ayakkabılarımı çözmedim. hatta kapıyı dahi açmadım. müzik çalarımı cebime tıkıştırırken üzerine iliştirilmiş olması muhtemel notu aradım.
ayakkabılarımı çözerken ağzımla üzerindeki toplu iğeyi söktüm ve el çabukluğu ile zarfı açtım.

''Papatya'ları seveceğini düşündüm XXX''

çok ince bir davranış. çok çok kibar, hoş bir jest.
ender rastlanan türde bir XY kromozomu.
bir erkekten aldığım ilk çiçek. (evet daha önce kızlardan almıştım hep. ince fikirli oluyoruz genelde biz)
ve evet papatya en sevdiğim çiçek.

mutluluktan ölmem gerekirken, sevinemedim.
kalp atışlarımdan başka bir şey duyamaz hale gelmem gerekirken içimdeki sancı ile yüzleşmek zorunda kaldım.

şimdi;
notun bulunduğu zarfı çiçeğin sarılı olduğu kağıda sabitleyen o iğne...
iyilik yaptığını sanıyor zarfa. kağıda tutunsun düşmesin diye orada o.
fakat zarfı iki yerinden delmiş. farkettin mi bunu?

ne demek istediğimi anlayacağını düşünüyorum.

üzgünüm...

20100411

6

ben gitmeliyim artık.
gerçekten gitmeliyim.
bana ağır hayat. ben hayata ağırım.

o kazansın bir kere de. güçsüzmüş, çelimsizmiş, o kadar olgun değilmiş, büyümemiş meğerse desinler.
herkes konuşsun arkamadan.
nasılsa ben yokum.

ben yok olayım artık.
artık olmayayım.

benim varlığımla hayat daha zor. hayatın varlığıyla ben zorum.

sevmiyorum seni hayat. seni sevmiyorum. tıpkı senin beni sevmediğin gibi ben de seni sevmiyorum işte.

ne olur gideyim bu gece. iznim olsun bu. bu hayatta sahip olduğum tek lüks olsun.
hiç olmamış olayım. kimse tanımamış, sevmemiş, görmemiş olsun beni.

olmayayım artık olmayayım!

20100408

0

hayal kırıklıklarımı kendim yaratıyorum ben aslında.
nasıl oldu da bu kadar geç farkedebildim bunu bilmiyorum ama sonunda farkettiğime seviniyorum.
hayal kurmaktan değil ama insanları hayal dünyamda kurmaktan vazgeçmeliyim.
kusursuzu kendim yaratma çabasından vazgeçmeliyim ki insanları oldukları gibi sevebileyim.

hiç biri senin düşündüğün gibi değil işte. 'öyle' değiller onlar. bir tanesinin yarısı bile öyle değil ki. kandırıyorsun kendini.
istediği dünyada yaşama hakkı tanınmıyor kimseye neden sana tanınsın.

bir düşün; bir değil, iki değil, üç değil bu kendi dünyandaki kendi insanlarını yaratma hadisen.
gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkayıp canının istediği gibi görmekten vazgeçmelisin artık insanları.

bir an önce kendinle bu tehlikeli oyunu oynamaktan vazgeçmelisin yoksa insanları sevmemeye devam edeceksin.

20100406

0

sen kalıcı bir umutsun bu gece aklıma düşen.
sen varsın
sen gerçeksin.

bir yerlerlerimde senden bir iz var
sende eksik olan her bir parça nakşedilmiş üzerime.
ve ben hala nefes alabiliyorsam bu gece
sen yaşıyorsun bir yerlerde.

bir zaman ki belki yarın, belki hayatın bitimine çok yakın avuçlarının içinde kaybolacak ellerim.
kolların bir daha çözülmemek üzere sararken bedenimi tanıdık gelecek kokun
ve o zaman anımsayacağım saçlarımın arasında kaybolan yüzünü, milyon kere gördüğüm rüyaların bir karesinden.

geldiğin zaman kısa süreli bir 'ben'lik yaşayacağım gerisi 'biz'liğin en yoğun hali...
ve belki son defa ciğerlerime çekip de veremeyeceğim o nefesde salt senin kokun olacak o gün geldiğinde.

ve son deniz

0

bir aşk...
ilk aşk...
ne denli büyük sevebileceğini anladığın ilk aşk...
hayatın olmuş bir aşk...

bir gün biter.

kendi dünyanda yarattığın, şarkılarda anlattığın adam hiç olamayacaksın deniz yılmaz. senin adına üzgünüm.

bu son deniz yılmaz. hem senin için hem benim için. yazık sana. yazık bana da...
hiç farkında olmadan, son derece habersiz olarak beni büyüttün. beni senden daha çok büyüttün. ya da ben senin aşkınla büyüdüm, kendim büyüdüm. bu yüzden teşekkürler sana değil bana deniz yılmaz.
36 yaşından sonra dilerim benim yaşıma gelirsin bir gün, benim kadar büyük sevmeyi öğrenir hayatı benim kadar iyi tanırsın.
çünkü sen değilsin şarkılarında anlattığın. insanlardan, hiçe dönmüş dünyadan müzdarip olan aslında sen değilsin. sen ayak uyduransın. sen o insanlardansın, o hiçe dönmüş dünyadansın. ve ben ne o insanlardan biriyim ne de o hiçe dönmüş dünyanın izleyicisiyim.
yazık sana adam!
hiç umudum yok ki belki bir gün büyürsün...